BAŞKALARINI YARGILAMAM (1)

dummy1

BAŞKALARINI YARGILAMAM (1)

YARGILAMA GENEL BİR TUTUMDUR

dummy1

EŞEĞİ SIRTIMIZA ALSAK DA LAF EDERLER!

Aşağıdaki fıkrayı birlikte okuyalım.

Nasreddin Hoca bir gün eşeğine binmiş gidiyor, oğlu da yanında yürüyormuş. Yolda birileri demiş ki: “Şuna bak koskoca adam eşeğe binmiş, el kadar çocuğu yürütüyor.” Hoca bunları haklı bulmuş ve oğlunu eşeğe bindirip kendisi yürümeye başlamış. Bir süre sonra başka birilerinin, “Hale bak,” dediğini duymuş, “Çocuk eşeğe binmiş, yaşlı başlı babası yayan. Ayıp değil mi?” Hoca onlara da hak vermiş. Bu sefer ikisi birden eşeğe binmişler. Ama elin ağzı torba değil ki büzesin. Bu sefer de, “İki kişi zavallı hayvanın canını çıkarıyorlar!” dedikleri duyulmuş. Bunun üzerine Hoca bu kez oğluna dönüp demiş ki, “Bak evladım, bir tek eşeği sırtımıza almadığımız kaldı, onu da yapsak yine birileri laf eder emin ol”.

Şu soruları aramızda konuşalım.

Bu fıkradan toplumumuzun yargılama anlayışı hakkında ne öğreniyoruz?

Biz neleri yargılıyoruz?


NEDEN YARGILIYORUM?

Aşağıdaki makaleyi yüksek sesle okuyalım.

Okuduktan sonra makalenin ışığında şu soruları birlikte cevaplandıralım:

Başkalarını yargılama hevesimiz neden kaynaklanıyor, beni yargılamaya iten nedenlerler nelerdir?

Başkalarını yargılama eğilimimiz bize kendimiz hakkında ne gösteriyor?

“Neden Bu Kadar Yargılıyorum?”

Başkalarını eleştirmek bizim güvensizlik düzeyimizi yansıtır. Eğer kendimizi kabul edemezsek, diğer insanları, onların zayıflıklarını ve hatalarını da kabul edemeyiz. Kendimize ne kadar az güvenirsek, başkalarında o kadar çok kusur ararız. Bu, kendi kusurlarımıza özür bulmanın bir yoludur. Kendimizi başkalarını tenkit ederek haklı çıkarırız. Bir bakıma, "Ben o kadar kötü değilim, bir de ona bak o benden daha kötü" deriz.

Bize öğretilen rekabet sisteminin bir parçası olarak, batı modelinde, başarıya erişmek için kendimizi başkalarıyla mukayese etmek, her şeyi ve herkesi yargılamak gerekir. Kendi başarımızı, diğer insanlardan fazla nelere sahip olduğumuzu ve neler yaptığımızı ölçerek değerlendirmeyi öğrendik. Diğer insanları genellikle kendimizi daha güvenli hissetmek için eleştiririz. Onları kusursuz olmadıkları için yargılamak ve zaaflarına odaklanmak kendi davranışlarımıza bakmaktan daha kolay gelir. Ayrıca, bunu zaten herkes yapar, başkalarını eleştirmek insan iletişiminin sıradan ve genellikle ilginç, bir parçasıdır. Söze, “Size neler yaptığımı anlatayım” diye başlamak ilgi dolu bir dinleyici kitlesini garantiler. Dedikodu bir dereceye kadar tenkit ve yargıya dayanmıyor mu?

Kendi hatalarımızdan ziyade başkalarınınkilere odaklanmak rahatlamamızı sağlıyor ve güvensizliklerimizi azaltıyor gibi görünse de, yargılamanın sorunu çözümün çok kısa süreli olmasındadır. Bir süre sonra, biz başkaları hakkında tüm bu olumsuzlukları konuştuğumuza göre, onların bizim hakkımızda kim bilir neler konuştuklarım düşünmeye başlarız. Yargı ve eleştiriden muaf olmadığımızı anladığımız an, güvensizliklerimiz artar, savunma mekanizmamız devreye girer ve daha da eleştirici ve yargılayıcı oluruz.

Olumsuz döngü daha da kısırlaşır biz daha da güvensizleşiriz ve Zayıf Ego kontrolü tümüyle ele alır. Başkalarını yargılamak, haklarında kötü şeyler söylemek, aşağılama, dedikodu yapmak, mukayese etmek ve olumsuz olmak cesaret kırıcı bir ortam yaratır. Hiç kimse cesaret kırıcı insanların çevresinde uzun süre kalmak istemez. Ayrıca kendimizi aşağılamak, kıyaslamak, herkesten aşağı bulmak, başkalarını yüceltip, kendimizi kötü göstermek de yargılamaktır ama bu sefer kendimizi eleştiririz ve güvensizliğimizi ortaya dökeriz. Kendi cesaretimizi kırarız. Hem kendimizin hem de başkalarının cesaretini kırmak insan ruhuna yapılabilecek en yıkıcı davranışlardan biridir.

Cesaretimiz kırılmışken yapabileceğimizin en iyisini yapmaya başlayamayız. Yargı ve eleştiri beklentilerle yakından bağlantılıdır. Genel olarak, bir şeyin olmasını bekliyorsak ve olmuyorsa eleştiririz. İnsanların bizim için bir şeyler yapmasını, bize bakmasını veya algıladığımız gibi olmalarını beklemek tipik bir davranıştır ve beklentilerimize uygun davranmadıkları zaman eleştirinin hakkımız olduğunu düşünürüz. Ne de olsa "yapmaları gerekeni" yapmadılar. Bu süreci bir dakika düşünün. Kim eleştiriyor? Standartları kim koyuyor? Kim doğru algıladığını farz ediyor? Başkalarını yargılamak onları bir şeyle kıyaslamayı içerir, bu "bir şeyi" saptama hakkı kimin? Başkalarını eleştirip, yargılarken, dünyaya benmerkezci gözlerle bakmıyor muyuz? Kendi standartlarımızı veya inançlarımızı veya başarısızlıklarımızı başkalarına gizli gizli empoze etmiyor muyuz? Hem kendimizi hem de diğer insanları yargılamak ve eleştirmek kusursuzluk arayışını gösterir. Bundan vazgeçer, kimsenin kusursuz olamayacağını kabullenirsek, yargılamak gibi yıkıcı ve cesaret kırıcı bir davranışa gereksinim kalmaz. İnsanları oldukları gibi bırakırız ve kabulleniriz. Yüreklendirici, cesaret verici bir insan oluruz.

Şimdi yukarıdaki soruları aramızda konuşalım.


http://lideryoneticikoclugu.com/cevap_detay.php?haber_id=12&baslik=Neden%20bu%20kadar%20%E7ok%20yarg%FDl%FDyorum?

HANGİ FİLTREYLE BAKIYORUM?

Kollarını kavuşturarak bir köşede oturmuş, memnuniyetsiz bir şekilde etrafına bakınıp içinden herkesi yargılayan birini düşünün. Kimse hiçbir şeyi onun kadar iyi yapamıyor, hiç kimse onun standartlarına uymuyor, onunla aynı düşüncelere sahip olamıyor. Biz onlardan biri miyiz?

Her konuda etrafımızdakileri eleştirme, yargılama alışkanlığımızın olduğu reddedilmez bir gerçektir. İsa Mesih’in Matta 7:1’de bu konudaki sözleri nettir: “Yargılama!” İlişkilerimizle yakından ilgilenen Rabbimiz, bu ilkeyi hayatlarımıza yerleştirmemiz konusunda bir emir verir.

Başkalarının giyimi kuşamıyla, konuşmalarıyla, yaşam standardıyla, zengin olsun fakir olsun maddi durumuyla ve daha birçok konuyla ilgili sohbet ederken fark etmeden yargılarız.

Başkalarından bir basamak yukarıda durmak için “yargılamak” benliğimiz için bulunmaz bir fırsattır. Etrafımızdakilere bakarız ve onlara bakarken gururumuzun, ikiyüzlülüğümüzün, kısacası günahın getirdiği filtrelerle ölçmeye başlarız: “Ben ondan daha iyiyim”, “benim doğrularıma göre davranmıyor”, “benim yargılarım doğrudur” gibi empatiden yoksun filtrelerle baktığımızda sonuç hep yargıya çıkar.

Yargılama benliğimizin getirdiği bir alışkanlıktır; her günahta olduğu gibi benlik bunu her zaman yapmayı arzular. Bakış açımızdaki filtrelerin birer alışkanlık olduğunu farkında olmalıyız. Bir düşünürün dediği gibi, “Alışkanlık zincirleri önce duyulmayacak kadar hafif, sonra kırılmayacak kadar güçlü olur”, ancak Kutsal Ruh sayesinde “düşüncelerimizin değişmesiyle” yenilenebileceğimizi unutmayalım.

Oysa İsa Mesih bize gözümüzde kocaman bir mertek olduğunu söyler. Kendi gözümüzdeki merteği görmeden, çıkarmadan, başkalarındaki çöpü çıkarmaya çalışmayı İsa Mesih ikiyüzlülük olarak değerlendirir (Mat.7:3-4). Hayat standardımız, iyiliğimiz, başkaları hakkındaki ön yargılarımız bize hiç kimseyi yargılama hakkı vermez. Yargılamaya harcadığımız zamanı kilisemizi bina etmeye öncelik vererek değerlendirmemiz en iyisidir.



ASLINDA NE DİYORUM?

Aşağıdaki örnek olayları yüksek sesle okuyalım.

Olaylarda yargılama içeren sözleri söylemeye iten nedenler ne olabilir? Aslında içten içe ne söylenmek istenmiştir? Aramızda tartışalım.

dummy2 • Ahmet Bey yine arabasını değiştirmiş.
- Kim bilir hangi parayla alındı o araba da?
- Nerden biliyorsun?
- Bilmeme ne gerek var? Bu kadar zenginlik kolay mı? Ya çalmıştır, ya rüşvetle almıştır.

dummy2 • Mehmet Bey’deki rahatlık da kimse de yok!
- Neden öyle söylüyorsun?
- Dört aydır evde yatıyor. Karısı çalışıyor bu yiyor.
- Adamın durumunu biliyor musun? Belki hastadır, belki iş bulamıyordur.
- Ya bırak boş ver, görünen köy kılavuz istemez.

dummy2 • Nasreddin Hoca’yı bir şölene, ziyafete çağırmışlar. Hoca günlük kıyafeti ile gitmiş. Kendisiyle pek ilgilenen olmamış. Hemen evine gidip, en yeni ve gösterişli elbiselerini, üzerine de kürkünü giymiş. Davet edildiği ziyafet konağına tekrar gelmiş. Daha kendisini kapıda görür görmez, büyük bir hürmet göstermişler. Yukarıya çıkarıp salonda başköşeye oturtmuşlar. En iyi yemekleri evvelâ ona ikram etmişler.
Hoca her ikram edilen şey önüne konduğunda, kürkünü yakasından özenle tutup, “Ye kürküm ye” demiş.

dummy2 • Gördün mü Ayşe Hanım’ın kızı markette kasiyerlik yapıyormuş
- Evet gördüm.
- Ben olsam kızımı öyle bir kalabalık yerde, hem de geç saatlere kadar hayatta çalıştırmam.

ŞU FERİSİ GİBİ OLMADIĞIM İÇİN ŞÜKREDERİM!

dummy1

Luka 18:9-14 ayetlerini yüksek sesle okuyalım. Aşağıdaki soruları birlikte cevaplandıralım.

Ferisi vergi görevlisini neye göre yargılıyordu?

Başkaları için aklımızdan “şu … gibi değilim” veya benzeri ifadeleri ne kadar sıklıkla geçiriyoruz? Bu şekilde düşünürken hangi filtreleri kullanıyoruz? (Örneğin, “benim doğrularım”, “ben iyi biriyim”, “dış görünüşüm” vs.)


UYGULAMA

Bu hafta kendimizi ve etrafımızdakileri gözlemleyelim, dinleyelim; yargı içeren sözleri ne sıklıkla ve neden kullanıyoruz, dikkat edelim.

Derste yaptığımız gibi, bu durumlarda şu soruyu düşünelim: “Bu davranışımı (veya davranışını) tetikleyen gerçek neden ne olabilir?”

Bu konuda şimdi bir dua yazalım. Yargılama konusunda, eğer hatırladığımız bir günahımız varsa tövbe edelim ve Tanrı’dan bu konuda bize yardım etmesini dileyelim.

Gelecek hafta bu uygulama hakkında konuşalım.

 
Kilise hizmeti içindir; parayla satılmaz.

• Bu dersten öğrendiklerinizi kendi cümlelerinizle, kendi çiziminizle, hatta kendi şiirinizle ifade edebilirsiniz.

 

Resimlerin telif hakkı: Shutterstock (www.shutterstock.com) veya kamu malı.

 
Ve biz hepimiz peçesiz yüzle Rab’bin yüceliğini görerek yücelik üstüne yücelikle O’na benzer olmak üzere değiştiriliyoruz. Bu da Ruh olan Rab sayesinde oluyor. 2.Ko.3:18