Derin Değişim
Aralık 2022
Üç aylık e- dergi
Ayın Konusu: Sıkıntılar... Acılar...
Bu Sayıda
Sıkıntılarda Sevinç
Babamıza Koşma Hakkı
Neden İyi İnsanların Başına
Kötü Şeyler Gelir
İzmirli Bir Şehit: Pionius
Derin Değişim Çalışmalarından
Gözde Schwartzbeck ...................2
Kayra Akpınar ........................4
İbrahim Yeşua Özçelik ...................6
Banu Çelik .............................10
...................................................14
.....................................................24
Sıkıntılara Tepkimiz
Ne Olacak?
Seyirlik Oyun
İlyas Uyar...................................15
derindegisimdergi@gmail.com
Tanrı Yazsın Hikayemi
Manolya İşbilen...................................21
Yaşam her gün ya yeni bir fırsat ya da bir zorlukla karşı karşıya bırakıyor bizi. Her ikisini
de sevinçle karşılamak oldukça zor.
Fırsatı nasıl değerlendireceğimizi bilemediğimizde, zorluklarla nasıl başa çıkacağımızı
kestiremediğimizde sanki bir mengeneye sıkışmış gibi hissederiz.
Bunu sadece ben yaşıyorum diye düşünürken buluyoruz kendimizi. Neden ben?
Neden sadece bana oluyor?
Oysa bizim gibi birçok Hristiyan var ki bizim başımıza gelenler onların başına da geliyor.
Hem de bunları yaşarken bizim gibi kararsız, başarısız, ne yapacağını bilemez halde öylece
kalakalmışlar. Nerede peki onlar?
Derin Değişim e-dergisi işte böylece birbirimizden cesaret bulabileceğimiz, birbirimizden
öğreneceğimiz bir yer olmak için her üç ayda bir sizinle buluşmak istiyor.
O zaman tüm birbirimizi arayanlara bir hoş bulduk diyelim.
Hristiyanlar, diğer Hristiyanların cesaretsizliklerinden
cesaret bulabilirler.
Aralık 2022
Üç aylık e- dergi
Edit Schaeffer
Sayfa 1
DERİN D E Ğ İ Ş İ M E - D E RGİ ARALI K 2 0 2 2
Hoş Bulduk!
Bu dergi aynı zamanda yeni yazarlara fırsat vermek için var!
Şiir, makale, biyografi, deneme, tanıklık, hikaye, yorum.... Ne yazıyorsanız...
Yazılarınızı aşağıdaki mail adresine gönderin.
Yazım Kurulu olarak değerlendirerek dergimizde yayınlanmasını uygun gördüğümüz yazılarınızı
"Sizden Gelenler" bölümünde yayınlayabiliriz.
Şimdiden ilginize teşekkür ederiz.
derindegisimdergi@gmail.com
Yalnız bununla değil, sıkıntılarla da övünüyoruz. Çünkü biliyoruz ki, sıkıntı dayanma
gücünü, dayanma gücü Tanrı'nın beğenisini, Tanrı'nın beğenisi de umudu yaratır. Umut düş
kırıklığına uğratmaz. Çünkü bize verilen Kutsal Ruh aracılığıyla Tanrı'nın sevgisi
yüreklerimize dökülmüştür.” Romalılar 5:3-5
DERİN D E Ğ İ Ş İ M E - D E RGİ ARALI K 2 0 2 2
Sıkıntılarda Sevinç
Gözde Schwartzbeck
En yakın zamanda hepimizin yaşadığı en büyük
sıkıntılardan biri pandemi zamanıydı. İlişkilerimizin
kısıtlandığı, kiliseye gidemediğimiz, sosyal-
leşemediğimiz çok zorlu bir süreç oldu.
Benim için bu süreçte en zor şeylerden biri kiliseye
gidememekti. Tabiki online olarak her pazar
katılıyordum ama hep bir ağızdan söylediğimiz
ilahileri, yüz yüze sohbetlerimizi paydaşlığımızı,
dualarımızı çok özlüyordum.
Sürekli bu zorlu günlerin geçeceği günü hayal
ederek dua ediyordum ve Rab'be tekrar kiliseye yüz
yüze katılma özlemimi dile getiriyordum. Bugün o
sıkıntılı günlere dönüp baktığımda anlıyorum ki bu
zorlu süreç bana kiliselerimizin ne kadar değerli
olduğunu hatırlattı ve yüz yüze olarak bir araya
gelip Rab'be tapınmanın ne büyük bir armağan
olduğunu farketmemi sağladı.
Sıkıntı deyince kaç kişinin aklına olumlu şeyler gelir acaba? Yukarıdaki ayetlere
baktığımızda Pavlus’un kesinlikle sıkıntı konusunda olumlu görüşleri olduğunu
anlayabiliriz. Bir kere sıkıntılarımızdan övünç kaynağı olarak bahsediyor, sonra dayanma
gücü, onu takiben Tanrı beğenisi ve umut. Sıkıntıların tam içinden geçerken fark edemesek
de yaşadığımız sıkıntılar bizi geliştiriyor ve güçlendiriyor. Sıkıntılarımızdan öğreniyoruz,
kendimize yeni dersler çıkarıyoruz ve Rab’be bakarak imanla dayanırsak Rab bundan
hoşnut kalıyor.
Sayfa 2
DERİN D E Ğ İ Ş İ M E - D E RGİ ARALI K 2 0 2 2
Sıkıntıların içinden geçerken yalnız değiliz, Rab bizimle! Bizi asla yalnız bırakmıyor. İsa
Mesih yorgun ve yükü ağır olanları kendisine çağırıyor ve O’nun boyunduruğunu
yüklenirsek canlarımızın rahata kavuşacağını vaat ediyor. Sıkıntılara göğüs germek için en
büyük örneğimiz İsa Mesih’tir. Çünkü O hem fiziksel olarak hem de duygusal olarak
acıların en büyüğünü tecrübe etti. Fiziksel olarak; dövüldü, kamçılandı, tokat atıldı, yüzüne
tükürüldü ve son olarak çarmıha gerildi. Duygusal olarak; terk edildi, yalnız kaldı, dışlandı,
hor görüldü, acılar adamıydı.
İsa Mesih bütün bunları tecrübe ettiği için bizi çok iyi anlar, yüreğimizin derinliklerini
görür, yaralarımızı bilir, bizi teselli eder.
“O kendisini bekleyen sevinç uğruna utancı hiçe sayıp çarmıhta ölüme katlandı ve şimdi
Tanrı'nın tahtının sağında oturuyor.” İbr. 12:2
İsa Mesih’in sevinci bizleriz, kendisine iman edenler. Bizim sevincimiz de İsa Mesih olsun!
O’nun ikinci gelişini düşünerek umudumuzu hep taze tutalım, bu umutla dayanalım! Yüce
Kralımız gelecek ve gözlerimizdeki yaşları sonsuza dek silecek!
Sayfa 3
DERİN D E Ğ İ Ş İ M E - D E RGİ ARALI K 2 0 2 2
Bu acı,
Sevincin yaklaştırabildiğinden
Daha fazla yaklaştırıyor beni Sana
Andrew Peterson, Always Good
Bu şarkı sözleri ne yazık ki çok doğru. Tanrı’ya ve aslında başkalarına en çok
tutunduğumuz zamanlar her şeyin yolunda gittiği, iyi zamanlarımız değil, sıkıntılı
zamanlarımızdır. Bunu genelde kötü bir şey olarak düşünürüz, iki yüzlülük olarak görürüz;
‘işimiz düştüğü için’ Rab’be gittiğimiz için biraz suçlu hissederiz belki. Hatta daha da
ötesine gidip biz O’na tutunalım, O’nu hatırlayalım diye Tanrı’nın acı çekmemize izin
verdiği düşüncelerinde ilerleriz. Oysa ya bu eğilimimiz utanılacak bir şey değil de bir
lütufsa?
Babamıza Koşma Hakkı
Kayra Akpınar
Bir çocuk canı yandığında annesine koşup
sarılınca, ‘Bak şimdi, işi düştü de annesine
sarılıyor, biraz önce kendi başına
oynuyordu’ diye düşünür müyüz? Sanmam.
Annesinde teselli bulması en doğal şeydir.
Tanrı bize, bir annenin ya da babanın
çocuğuna gösterdiği merhametten daha az
merhametle bakabilir mi? Tam aksine Tanrı
der ki ‘Bir anne bile emzikteki yavrusunu
unutabilir, ama ben asla unutmam’ (bkz.
Yeşaya. 49:15).
Elbette ki Göksel Babamız bizimle her an
ilişki istiyor, her şey yolunda olduğunda da
O’nun kucağına gelmemizi istiyor. Bununla
birlikte, iyi günde ‘yeterince iyi
Hristiyanlar’ olmadığımız için kötü günde
Tanrı’ya koşamayacağımız düşüncesi
Rab’bin yüreğinden uzak bir düşüncedir.
Sayfa 4
Günahla bozulmuş bu dünyada sıkıntılardan kaçmamızın mümkün olmadığını biliyor
Tanrı. İsa Mesih dönene dek bu sıkıntılar devam edecek ama bu sıkıntılara tek başımıza
göğüs germemiz gerekmiyor.
Geçenlerde okuduğum bir makalede diyordu ki üzüntüden ağladığımızda gözyaşlarımız
daha yavaş bir şekilde yanaklarımızdan süzülürmüş. Bunun sebebinin merhamete
ihtiyacımız olması ve başkalarının bu gözyaşlarını görmesi için zaman yaratması olduğu
düşünülüyormuş. Öte yandan gözümüze bir şey kaçtığı için oluşan gözyaşları daha hızlı
süzülürmüş. Rab, bu teselli ve güç arayışını bir lütuf olarak programlamış yüreklerimize ve
bedenlerimize; bu utanılacak bir şey değil Rab’bin lütfu!
Sıkıntılardan geçmek zaten yeterince zor, bu esnada Rab’be koşma hakkını
‘kazanmadığımızı’ düşünerek yükümüzü arttırmayalım. Acılarımız bizi Tanrı’ya
yaklaştırdıkça, iyi günlerimizde de O’na yakın durma arzumuz ve alışkanlığımız
büyüyecek. Ama sıkıntı yaşadığımızda Babamıza gidemiyorsak iyi günümüzde de hep
belirli bir mesafede duracağız-kaybolan oğul benzetmesindeki büyük oğul gibi (bkz. Luka
15:11-32). Cömert ve lütufkar bir Babamız var, öncesinde ne olmuşsa olsun,
sıkıntılarımızda ona koşmaktan geri durmayalım. Bir gün Rab bütün göz yaşlarımızı
sonsuza dek silecek, ama o gün gelene kadar O’nun göz yaşlarımızı geçici olarak silmesine
de izin verelim.
DERİN D E Ğ İ Ş İ M E - D E RGİ ARALI K 2 0 2 2
Sayfa 5
Kötülük sorunu söz konusu olduğunda en sık dile getirilen sorulardan birisi “Kötü şeyler
neden iyi kişilerin başına gelir?” sorusudur. Bu soru iki açıdan önem taşır. Birincisi teorik
bir problem olup adalet açısından bir sorunu gündeme getirir: İyi insanlar kötü şeyleri hak
etmezler. Dolayısıyla burada ilk bakışta bir adaletsizlik var gibi görünmektedir. İkincisi ise
varoluşsal olup insanların başına gelen kötülük deneyimlerinin yarattığı duygusal
problemdir.
Bu yazıda kısaca bu soruya verilen klasik bir yanıtı ele almak istiyorum. Bu yanıt, “İyi
insanların başına kötü şeyler gelmez çünkü iyi insan yoktur; iyi olan sadece biri vardı o da
bizler için gönüllü olarak kendisini feda eden İsa Mesih’ti.” şeklindedir. Bundan yıllar önce
Facebook’ta bu yanıtı paylaştığımı hatırlıyorum. Bazı kişiler bu yanıtın sert bir açıklama
olduğunu düşünerek çeşitli eleştirilerde bulunmuşlardı.
O gün bu yanıtın meseleyi tam on ikiden vurduğuna ikna olmuştum. Bu soru sorulduğunda
pek çok Hristiyan’ın –tıpkı daha önceden benim yaptığım gibi– kullandığı bu yanıt ilk
bakışta tatmin edicidir. Hatta doğru bir yöne sahiptir. Fakat bugün yanıtın doğası ve işlevi
konusunda biraz daha farklı düşünüyorum. Dürüst olmak gerekirse, artık, bu yanıtın o gün
düşündüğüm kadar ikna edici olmayabileceği, bir yönüyle yetersiz kaldığı kanaatine
sahibim.
DERİN D E Ğ İ Ş İ M E - D E RGİ ARALI K 2 0 2 2
Neden İyi İnsanların Başına
Kötü Şeyler Gelir?
İbrahim Yeşua Özçelik
KÖTÜ ŞEYLER NEDEN
İYİ KİŞİLERİN
BAŞINA GELİR?
Sayfa 6
DERİN D E Ğ İ Ş İ M E - D E RGİ ARALI K 2 0 2 2
Sayfa 7
Kuşkusuz, daha detaylı bir incelemeye geçmeden önce “yetersiz” sözcüğü için bir parantez
açmak gerekir. Burada “yetersiz” sözcüğünden kasıt yanıtın bizatihi doğru olup olmaması
veya doğruluk payının olup olmaması değildir; acı çeken bir insan için yeterli ve tatmin
edici bir açıklama olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceğine ilişkindir. Bu sonuca
varmamda hangi etkenler (mantıksal yönüyle mi yoksa duygusal yönüyle mi) ağır bastı tam
olarak kestirebilmem güç.
Belki şu an bu yazıyı okurken bana kızıyor olabilirsiniz ve bu yanıtın elimizdeki en iyi,
hatta yegâne yanıt olduğunu düşünüyor olabilirsiniz. Haklı da olabilirsiniz. Belki de
yanılıyorumdur. Kötülük problemi biraz da böyle bir problemdir. Bazı yanıtların gücünün
değiştiğini hissettiğimiz veya bazı boşlukları olduğunu düşünmeye başladığımız zamanlar
olabilir. Sözü çok uzatmadan parantezi kapatıp yanıtın doğasına odaklanalım
Öncelikle bu yanıtın sert olmasında veya sert
olarak algılanmasında herhangi bir sorun
görmüyorum. Betimleyici bir ifade olarak
durumu açık ve seçik bir şekilde ortaya
koyuyor olabilir. Bir başka deyişle külli yanıtı
bize veriyor olabilir, yani genel itibari ile
yanıtın sunduğu çözüm doğrudur; iyi kimse
yoktur ve geriye hiçbir soru kalmamıştır.
Ancak bilinçli ve duyguları olan varlıklar
olarak bizlerin sahip olduğu kişisel bir
bağlamın da olduğunu unutmamak gerekir.
Dolayısıyla insan sadece hayatın sert
gerçeklerini değil, gerçeğin kendi varoluşuna
hitap eden yönünü de görmek ister.
Dolayısıyla ilk söylenebilecek şey bu yanıtın
duygusal açıdan tatmin edici
olmayabileceğidir. Sanki bir şeyler eksik
kalıyor gibidir. Bu türden durumları sınamak
için kendi hayatınıza bakabilirsiniz. Dışarıdan
bir gözlemciyken size mantıklı gelen yanıtlar, o
acıları deneyimlerken size tuhaf bir şekilde işe
yaramaz görünebilir.
DERİN D E Ğ İ Ş İ M E - D E RGİ ARALI K 2 0 2 2
Tekrar etmek gerekirse, bu illa yanıtın hatalı olması ile ilgili değildir; onun bir şekilde
eksik olmasıyla alakalıdır. Söylenebilecek diğer husus, bu açıklamanın sadece duygusal
açıdan değil, mantıksal açıdan da yeterli olmadığı şeklinde olabilir. Bunu teorik düzlemde
şöyle ele alabiliriz.
İlk olarak bu yanıtın belirli bir varsayımla başladığını aklımızda tutmamız gerekir: Herkes
kötüdür veya iyi kimse yoktur. Fakat Hristiyan olmayan bir kişinin bu varsayımı kabul
etmesi için ilk anda bir nedeni yoktur. Bu varsayımın ilk anda kabul edilebilmesi için
kendisinde apaçık olması gerekir ki bunu iddia etmek biraz güç görünmektedir. Dolayısıyla
bu varsayımın ilave başka sebeplerle gerekçelendirilmesi gerekir.
İkincisi, burada kastedilen iyiliğin yukarıda bahsedilen anlamda (yani ahlaki kusursuzluk
anlamında) anlaşılması zorunlu değildir. Şöyle ki kastedilen mana kişinin belirli ölçülerden
olumlu ve doğru bir yaşam ortaya koyma çabasıdır. İşte bu Eyüp kitabının da konusunu
oluşturan meseledir. Çünkü Eyüp kitabı, Eyüp’ün “kusursuz, doğru bir adam” olduğu
ifadesiyle başlar. Dahası Eyüp için kullanılan bu tarif ilerleyen ayetlerde Tanrı tarafından
da söylenmiştir. Fakat bu kusursuzluk onun ahlaki anlamda kusursuz olduğuna değil,
içinde bulunduğu bağlamda doğru bir yaşam sürdürmek için ortaya koyduğu gayret ile
gösterilmektedir.
Sayfa 8
Dolayısıyla hem Eyüp hem de günümüz bağlamında “iyi” ifadesiyle doğru bir yaşam
sürmeye gayret eden kişiler kastedilebilir. Bu durumda, yanıt yeniden yetersiz olacaktır.
Teorik açıdan ele alabileceğimiz son nokta ise iyi bir kişinin olmamasının veya herkesin
kötü olmasının problemi ortadan kaldırmaması; yalnızca başka soruları ortaya çıkarmasıdır.
Şöyle ki “Peki, bu kişi iyi değil ve başına bu geldi; tamam da diğer kişilerin neden başına
böyle olaylar gelmiyor?” denilebilir. Öyle kişiler biliriz ki iyi olarak tarif ettiğimiz bu
kişilerden çok daha kötüdürler. O zaman neden onlar da en azından bu kişilerin yaşadığı
kötülükleri yaşamazlar? Bu soru da aslında Vaiz kitabının dile getirdiği bir meseledir.
Dolayısıyla teorik düzlemde bu yanıtın eksik veya yetersiz olduğu sonucuna ulaşırız.
Önemli olması açısından yeniden meselenin duygusal yönüne dönmek ve bu şekilde yazıyı
sonlandırmak istiyorum. Unutmamak gerekir, ele aldığımız yanıtın teorik açıdan yeterli ve
doğru olduğunu kabul etsek bile, onun duyarsız olup olmaması başka bir mesele olarak
kalacaktır. Buradaki “hikmetli” yanıt yalnızca doğru yanıtları vermekten ibaret değildir;
aynı zamanda doğru bir yaklaşımı da bünyesinde barındırması gerekir. Bu nedenle doğru
yanıtı nasıl sunduğumuz –kişinin acılarına duyarsız kalmadan– önemli miktarda farkındalık
sahibi olmayı da gerektirir.
Sonuç olarak kötülük probleminden veya acı sorunundan muzdarip bir kişi ile konuşurken
aklımızda tutmamız gereken iki önemli soru vardır: (1) Yanıtımız iyi düşünülmüş, sebep-
sonuç ilişkileri doğru kurulmuş bir yanıt mıdır, yoksa ezberimizden sunduğumuz bir refleks
midir? (2) Yanıtımız kişinin yaşadığı acıyı önemseyen, bir birey olarak onunla ilgilenen,
onun yanında olduğunu gösteren bir yanıt mıdır, yoksa kişinin acılarına yabancı ve ilgisiz
bir yanıt mıdır?
Her sorunun kolay bir yanıtı olmayabilir veya sofistike yanıtlar üretebilecek malzemeye
sahip olmayabiliriz; fakat karşımızdaki kişiyi bir insan, bir birey, acı çeken bir varlık olması
itibarıyla dikkate almak herkesin yapabileceği bir davranış biçimidir.
DERİN D E Ğ İ Ş İ M E - D E RGİ ARALI K 2 0 2 2
Sayfa 9
DERİN D E Ğ İ Ş İ M E - D E RGİ ARALI K 2 0 2 2
Genellikle İzmir ve şehitlik dendiğinde akla gelen
ilk isim Policarp olur. Onun cesaret verici şehitlik
anlatısı hepimizi derinden etkiler. Ancak İzmir’in
bir başka büyük ismi daha vardır; Pionius.
Çok bilinmeyen bir isim olmasa da Pionius sadece
Hristiyan Tarihi çalışmaları için değil Eski Çağ
araştırmacıları için de önemli bir kişidir.
Pionius’un kendi yazdığının düşünüldüğü bir
metin günümüze kadar ulaşmıştır. Metne ismi
bilinmeyen bir editör tarafından giriş ve sonuç
bölümleri eklenmiştir. Böylece Pionius'un şehit
edilmeden önceki günlerden başlayarak onun
ölümüne kadar olan süreci öğrenebilme fırsatını
yakalarız
İzmirli Bir Şehit; Pionius
Banu Çelik
Sayfa 10
By Octave 444 - Own work, CC BY-SA 4.0,
https://commons.wikimedia.org/w/index.php?curid=81488094
Eski Çağ araştırmacıları için bu metin Smyrna’nın mimari, toplumsal ve tapınım bilgisi
açısından oldukça önemli bir kaynaktır. Aynı zamanda metnin içinde bir yargılama
sahnesi olduğundan Roma hukuku ve Rom'nın Hristiyanlarla olan ilişkisini gün yüzüne
çıkarır.
Pionius’un şehitliğinin anlatısını ve bu metnin neden bu kadar önemli olduğunu anlamak
için bu antik yazıya yakından bakmak gereklidir.
MS 249-250 yıllarında İmparator Decius’un başlattığı zulümle birçok Hristiyan’ın şehit
olduğu bir dönemdeyiz.
Decius, Roma İmparatorluğu topraklarındaki herkesin tanrılara kurban sunması
gerektiğini bildiren bir ferman yayınlar. Bu ferman yürürlüğe girdikten bir süre sonra
Hristiyanların bu emre uymadıkları fark edilir. Sonunda Hristiyanlar bir karar verme
noktasına gelirler. Ya bu fermana uyacak tanrılara kurban kesip canlarını kurtaracaklar ya
da reddedip Roma İmparatorluğu’nun eli altında işkence görüp sonunda öldürüleceklerdi.
İşte Pionius’un anlatısı burada başlamaktadır. Şehit Pionius’un bize bıraktığı metne
bakarken anlatıyı kısaca özetleyip bazı yerleri alıntılamak istiyorum. Bu alıntılar italik
yazıyla belirtilmiştir.
DERİN D E Ğ İ Ş İ M E - D E RGİ ARALI K 2 0 2 2
Pionius, iki yoldaşı işkence görmüş ama yine de imanını inkar etmemiş bir kadın Sabina ve
Asklepiades ile birlikte İzmir eski ismiyle Smyrna’da, Nemesis Tapınağı’nda kurban
sunmadıkları için tapınak yöneticisi Polemon ve arkadaşları tarafından yakalanırlar.
Hapishaneye doğru giderken boyunlarında zincirlerle halkın arasından geçerler.
Tapınak yöneticisi Polemon onları kurban sunmaları için ikna etmeye çalışır. Ancak
Pionius buna şöyle bir yanıt verir;
“Bana gelince, her halükârda Efendime itaat etmek için onun sözlerini çiğnemektense
ölmeyi tercih ederim ve önce öğrendiklerimi sonra da öğrettiklerimi terk etmemek için
mücadele ederim”.
Pionius’un bize bıraktığı metin üç yoldaşın hapishane yolunda onlara karşı olanların
alaylarını, karşı çıkmalarını ve kötü sözlerini kaydeder. Tapınak yöneticisi Polemon’un
onları birkaç defa sorguladığı ve kurban sunmaları için tekrar tekrar ikna etmeye çalıştığını
da okuruz.
Polemon, "Hangi Tanrı'ya tapıyorsun?" diye sordu. Pionius; "Her şeye gücü yeten,
gökleri, yeri ve bunların içinde olan her şeyi (Elçilerin İşleri 4:24) ve hepimizi yaratan
Tanrı'ya; bizi her şeyle bol bol veren Tanrı'ya (1Ti.6:17), Sözü Mesih aracılığıyla
tanıdığımız Tanrı'ya" dedi.
Polemon, "En azından imparatora bir kurban sun," dedi.
Pionius, "Ben bir Hıristiyan'ım," "Ben insanlara kurban sunmam" dedi”.
Sayfa 11
DERİN D E Ğ İ Ş İ M E - D E RGİ ARALI K 2 0 2 2
Her üçü de sorguya alındığında aynı sorularla
karşı karşıya gelirler. Pionius’un yanında onunla
birlikte yakalanan Sabina kızkardeşin
sorgusundaki tanıklığı şöyledir;
Polemon daha sonra onunla konuştu:
"Adın ne?"
"Theodotê,"(eskiden köle olduğu için kendisine
zulmeden sahibine tekrar dönmemek için başka
bir isim kullanıyordu) dedi kadın.
"Hristiyan mısın?" diye sordu.
"Evet, öyleyim" dedi.
Polemon, "Kiliseniz nedir?" diye sordu.
Sabina cevap verdi: "Evrensel Kilise."
"Kime tapıyorsun?" diye sordu Polemon.
Sabina cevap verdi: "Gökleri, yeri ve hepimizi
yaratan ve Sözü İsa Mesih aracılığıyla
tanıdığımız Yüce Tanrı'ya."
Sayfa 12
Pionius ve iki yoldaşını hapse atarlar. Burada başka bir kilise önderi daha vardır. Ancak
hala daha Tanrıça Nemesis Tapınağı’nda kurban kesmeleri için baskı görmektedirler ve bu
yüzden tekrar zorla onları yaka paça tapınağa götürürler. Burada ne yazık ki Smyrna’da
görev yapmış olan bir kilise önderi Euktemon'un sözünden dönüp Nemesis’e kurban
sunduğunu okuyoruz.
Efes’ten gelen Roma İmparatorluğundaki en yetkili kişi Prokonsül Quintillian onları
sorgulamaya başlar. Fikrini değiştirmediğini görünce Pionius’a işkence yaparlar.
Pionius'un İşkence altındaki konuşması çok cesaret vericidir;
Pionius sessizliğini koruyup işkencede asılıyken kendisine soruldu: "Kurban kesecek
misin?"
"Hayır" diye cevap verdi.
Bir kez daha tırnaklarından işkence edildi ve şu soru yöneltildi: "Fikrini değiştir. Neden
aklını kaybettin?"
"
"Aklımı kaybetmedim" diye cevap verdi; "ama yaşayan Tanrı'dan korkuyorum."
Prokonsül şöyle dedi: "Başkaları da kurban sundu ve şimdi hayattalar ve akılları
başlarında."
"Kurban kesmeyeceğim" diye cevap verdi.
Prokonsül şöyle dedi: "Sorgulamadan sonra kendi içinde düşün ve fikrini değiştir."
"Hayır," diye cevap verdi.
"Neden ölümü arzuluyorsun?" diye soruldu.
"Ölümü değil ama yaşamayı istiyorum" diye yanıtladı.
Prokonsül Quintillian şöyle dedi: "Ölümü arzulamayan biri için çok az şey başarıyorsun.
Önemsiz bir para karşılığında hayvanlarla savaşanlar ölümü küçümserler. Sen sadece
onlardan birisin. Ölümü arzuladığınıza göre, diri diri yakılacaksınız”.
Bize bırakılan bu metin Pionius’un ölüme sevinçle gittiğini kaydeder. Pionius Smyrna’da
MS 250 yılında bir Mart ayında ve Şabat günü yakılarak şehit edilir.
İsa Mesih’e imanlarından dolayı İmparator Decius’un fermanına uymayarak kurban
kesmeyi reddeden kim bilir kaç şehitten biridir Pionius. Onun bu tanıklığı hem o gün
yaşayanlar hem de iki bin yıl sonra bizler için çok değerlidir. Bu gün kilise bu şehitlerin
sadakatleri üzerinde yükselmekte ve onların bu büyük imanlarını örnek alarak sadakatle
dayanmaktadır. Pionius ve yoldaşlarına büyük minnetle…
DERİN D E Ğ İ Ş İ M E - D E RGİ ARALI K 2 0 2 2
Sayfa 13
Kanım şu ki, bu anın
acıları, gözümüzün önüne
serilecek yücelikle
karşılaştırılmaya değmez
Rom. 8:18
DERİN D E Ğ İ Ş İ M E - D E RGİ ARALI K 2 0 2 2
Kutsal Kitap’a göre dünyada sıkıntı çekmek
kaçınılmazdır. Rabbimiz İsa, sıkıntıları doğru
anlayarak cesur olmamızı söyler. Yani, sıkıntılar
acı verdiği halde, Tanrı’ya ve O’nun vaatlerine
güvenerek yaşamımızı sürdürmeliyiz. Sıkıntılar
karşısında insanlar yararsız ve yanlış duygusal
tepkilere kapılabilirler. Bunlardan özellikle
dördü öne çıkar:
Tanrı’yı sorgulamak: “Neden ben?” diyerek
sıkıntıları garipsemek, şikâyet etmek.
• Taviz vermek: Ne pahasına olursa olsun, paçayı
kurtarmak için Rab’bin isteğine aykırı
davranmak.
Pasif olmak: Mücadeleden vazgeçmek,
kardeşlerden uzaklaşmak.
• Arabesk olmak: Kaderci bir ümitsizlikle, sıkıntı
çekmeyi adeta üstünlük olarak görmek.
Sıkıntılara Tepkimiz Ne Olacak?
Aşağıdaki yazı Derin Değişim sitesinden "Sıkıntıya Göğüs Germek" ünitesi
1. çalışmasından alınmıştır
Sayfa 14
Yuhanna 16:33’te İsa, “Dünyada sıkıntınız olacak” diyor.
Sıkıntı çekmek, günlük hayatımızın değişmez bir parçasıdır. Ayetlerde gördüğümüz gibi,
sıkıntılar Tanrı’nın dünyayla ilgili yargısı, ilk günahın bir sonucudur. Günah dünyaya
girdikten sonra, Aden bahçesinin mükemmel ve acısız yaşamından uzaklaşmış olduk.
“Amaçsızlığa teslim” edilen ve “yozlaşmaya köle” olan dünyada sıkıntıların sebepleri çoktur:
doğal afetler, hastalık ve ölüm, günahlı insanlar ve şeytanın saldırıları ve... kendi hatalarımız!
Çoğu zaman “neden ben?” sorusunun sorulduğuna tanık oluyoruz. Ama imanlı olarak
ümitsizliğe kapılmamalıyız. İsa Mesih, “Dünyada sıkıntınız olacak” dedikten hemen sonra şu
harika vaatte bulundu: “Ama cesur olun, ben dünyayı yendim”. Sıkıntılar karşısında ümitsiz
değil, cesur olabiliriz.
DERİN D E Ğ İ Ş İ M E - D E RGİ ARALI K 2 0 2 2
Kiliseden çıktıklarında saat 11 olmuştu. Sabah erkenden kilisede toplanıp nerelere
gideceklerini konuştular. Aydan ile Melek parkın çevresinde, Emin ile Ömer arka mahallede,
Can ile Yusuf da kilisenin sokağında Noel Davetiyeleri dağıtacaklardı. Can, Yusuf’a “işimiz
erken biterse seninle çay içmeye gideriz” dedi.
Yusuf: Abi benim pazara gitmem lazım. İşimiz erken biterse pazardan gidip domates alacam;
dedi.
Can: Domates mi? Annen mi istedi neden domates alacaksın?
Yusuf: Yok abi, kardeşimin patates baskı ödevi varmış, patatesi kesiyorsun sonra
boyuyorsun ya...
Can: Tamam sen niye domates alıyorsun.
Yusuf: Abi domatesin kendisi kırmızı ya boyamaya gerek yok patatese boya harcayacağıma
domatesi basarım kâğıda diye düşündüm.
Seyirlik Oyun
İlyas Uyar
Sayfa 15
Yusuf böyleydi, insanın aklına hayaline
gelemeyecek konular üzerine düşünür ve hiçbir
konuda dilini tutamazdı. Ancak hizmet
konusunda da bir o kadar istekliydi. Kilisede
sandalyeleri toplar, çay bardaklarını yıkar,
Rab'bin sofrasını hazırlardı. Bu yüzden onu
Can’ın yanına vermişlerdi. Can, Yusuf’un
zamansız hareketlerini düzeltir, onu nasıl
konuşacağı konusunda eğitirdi.
Aralarında 10 yaş vardı ve Can ona her zaman
abi olmuştu. Can iman ettiğinde ailesi onu evden
kovdu ve kilise ona kucak açtı. Yıllarca kilisede
hizmet etti, Samuel gibi Rabbe kulak verirdi,
Kilisede kaldığı süre boyunca Yusuf’a da abilik
yaptı.
Ailesi hem Yusuf’u hem de kardeşini Can’a
emanet ederler ona çok güvenirlerdi. Can
kiliseye geldiğinde Yusuf 8 yaşındaydı şimdi
kilisede büyüyüp gelişmesi için bu zor
zamanlarında Can ona yol gösteriyordu
DERİN D E Ğ İ Ş İ M E - D E RGİ ARALI K 2 0 2 2
Her ikisi bir saat içinde yirmiye yakın binaya girdiler. Yusuf merdiven çıkmak istemediği
için asansörü en alt kata çağırıyorlar, en yukarı çıkıyorlar ve tek tek alt katlara inerek
evlerin kapılarını çalıyorlardı.
Her biri bir dairenin kapısını çalıyor, karşılarına çıkan kişilere davetiyeyi verip kısa bir
açıklama yapıyorlardı. Bazısı davetiyeyi teşekkür ederek kabul ediyor, bazısı “yemekli
mi?” diye soruyor, bazısı da “yok kardeşim biz almıyoruz” diyerek onları başından
kovuyordu. Dolaştıkları dairelerden birinde bir adam onlara “biz kıristiyan mıyız kardeşim”
demişti. Yusuf "biz hristiyanlara davetiyelerini verdik" dedi.
Adam afalladı, o anda Can kapıya koşturdu “bayramımıza herkes davetlidir, sizi bekleriz”
diyerek durumu toparlasa da atletli ve çizgili pijama kostümlü abi Yusuf’a dik dik bakmaya
devam edip kapıyı yüzlerine kapadı. Can derin bir nefes aldı, davetiye verme hizmetini ilk
defa yapmıyorlardı, kendilerine bu şekilde davranan insanlara rastlamaları gayet normaldi.
Apartmandan çıktıklarında Yusuf durdu ve; "Abi ne zaman yemek yiyecem ben çok
acıktım" dedi.
Can: Son bir apartmana da girelim sana döner ısmarlayacağım tamam mı?
Sayfa 16
Yusuf: Tamam abi, bak şu karşıda bir siyah bir bina var oraya girelim. Can Yusuf’un
söylediği yere doğru baktı, dış cephesi kapkara, sıvaları dökülmüş ilahi bir kudret ile ayakta
durduğu belli olan eski mi eski binayı gördü. Can: Bence oraya gitmeyelim belli ki içinde
kimse yaşamıyor.
Yusuf: Olur mu abi. Kesin içinde 2-3 daire vardır. Dibimizde zaten hadi gel girelim.
Can istemeye istemeye Yusuf’un peşinden gitti. İçeri girdiklerinde kesif bir nem kokusu
karşıladı onları. Binanın içi en az dışı kadar karanlıktı. Girişte 2-3 eskimiş levha gördüler.
Levhalardan biri, bir diş doktoruna diğeri bir güzellik salonuna diğeri de bir tüpçüye aitti.
Her ikisinin de gözleri karanlığa alıştığında merdivenleri gördüler oraya doğru yürürlerken
Yusuf; "Abi gel gel burada asansör yok şimdi o kadar katı çıkmayalım" dedi.
Can’ın da gözü binayı tutmamıştı “tamam” diyip çıkış kapısının yolunu tutmuştu ki Yusuf
“hah buldum” diyerek girişin en dibine bulunmaması için karanlık bir köşeye gizlenmiş
asansörü gösterdi.
Apartman 6 katlıydı. Asansör büyük bir sürtünme sesi sonrasında ağır ağır hareket etmeye
başladı, ilk katı geçtikten sonra katların arasında kapı ve koruma olmadığını fark ettiler.
Asansör 3 kata yaklaşırken sarsıldı ve ikinci ve üçüncü kat arasında durdu.
DERİN D E Ğ İ Ş İ M E - D E RGİ ARALI K 2 0 2 2
Yusuf; "Abi biz bu binaya niye girdik yaaa. Ben
asansörde kalmaktan çok korkarım. Abi nasıl
çıkacağız buradan?" diyerek bağırmaya başladı.
Can Yusuf’un yüzündeki ağlamaklı ifadeyi
görünce;
"Yusuf sen koskoca adamsın çocuk gibi
ağlıyorsun biraz sakin ol binanın içerisinde
kesin birileri vardır. Gelirler şimdi" dedi.
Yusuf: Abi kim bulacak bizi yaaa. Annemi ara
gelsin alsın bizi buradan yada babamı ara sen
gelsinler abi. Sonra Yusuf, Can’ın da anlamadığı
bir nedenden avazı çıktığı kadar bağırmaya
başladı "Anneeee!"
Can: Yusuf sen küçük çocuk değilsin 15
olacaksın artık biraz kendini toparla kulak
zarımı patlattın.
Yusuf: Abi bizi bulamazlarsa ne yapacağız
kimse gelmezse nasıl yapacağız. Ben çok
sıkıştım şimdi altıma yapacağım abi biri
bulmadan altıma yaparsam bizi bulan adamların
karşısına ıslak pantolonla çıkacam. Allah
rızası için annemi ara Can abi.
Sayfa 17
Can:Yusuf sakin ol saçmalıyorsun niye altına yapıyorsun sen bebek misin? Biraz sabret,
elbet birisi bizi bulur.O sırada asansör bir santim kadar yukarı doğru ilerledi.
Yusuf bunun Azrail’den bir işaret olduğunu düşünerek paniğe kapıldı ve yine avazı çıktığı
kadar; "Anneee!" diye bağırmaya başladı.
Can: Tamam tamam arıyorum anneni, korkma, bağırma da. Milleti başımıza toplayacaksın.
Sonra asıl istedikleri şeyin o olduğunu hatırlayıp Yusuf’a; "Benim de kafamı allak bullak
ettin. Neydi annenin numarası."
Yusuf: Annemin numarası sende yok mu? Abi kadıncağız yıllardır kiliseye geliyor, sen de
yıllardır kilisede hizmet ediyorsun almadın mı annemin numarasını.
DERİN D E Ğ İ Ş İ M E - D E RGİ ARALI K 2 0 2 2
Can: Ya telefonumu değiştirdim Yusuf kaybetmişim demek ki.
Yusuf: Dayımı ara o zaman.
Can: Hangi dayını.
Yusuf ağlamaya başlayarak; "ya ne bileyim abi ben ya ara birisini yaaa. Anneee ya burada
kaldık."
Can: Annen seni duya...
Can daha sözünü bitirmeden 3. katın bittiği yerdeki boşluktan bir kadın sesi;
Efendim yavrum dedi.
Can da Yusuf da birkaç saniye durdular. Can içinden “yok artık” diyordu, eğer Yusuf’un
annesi bir ihtimal oğlunun sesini duyup ışınlanma süresinde buraya gelmişse bu kesin
Rab'bin mucizesi olurdu. Kadın yeniden
"Yavrum siz asansörde mi kaldınız, ben şimdi görevliyi çağırıyorum bekleyin" dedi.
Yusuf: Abi o kimdi?
Can: İnan bilmiyorum Rab bize bir melek göndermiş olabilir.
Biraz sonra kadının sesini duydukları yerin hemen altından ikinci kat ile üçüncü katın
arasından bir ses geldi.
"Gençler orada ne işiniz var sizin."
Sesinden ellili yaşlarda olduğu belli olan “abinin” sorduğu soru gayet normal görünen bir
soru olabilir ancak Can bu soruyu nasıl cevaplayacağını bilemedi.
"Abi biz Hristiyanız, kiliseden geliyoruz, İsa Mesih’in doğuş bayramı var haftaya, eğer
müsaitseniz size davetiye vermeye geldik"
Yusuf tüm cümleyi nefes almadan, yek nefeste duraksamadan Marş okurmuş gibi
tonlayarak söyledi. Can gözlerini ardına kadar açmış ve ne söyleyeceğini bilemez bir
vaziyette Yusuf’a bakıyordu.
Can: Bari tarihini de söyleseydin.
Yusuf sadece Can’ın duyabileceği bir ses tonu ile ve yanlış bir şey yaptığını düşündüğü için
Can’ın gözlerine bakmadan “25 Aralık” dedi.
Görevli: Ne kilisesi kardeşim bu bina kapalı işyerleri geçen hafta burayı boşalttılar. Mescit
vardı o da kapandı. Bu binayı yıkacaklar. Siz neden içeri girdiniz?
Can: Abi senden ricam bizi asansörden indir ondan sonra konuşalım kan ter içinde kaldık
burada.
Görevli: Kardeşim anahtar benim oğlanda, şimdi halatı saracam sizi kata getirecem ondan
sonra benim oğlan anahtarı getirir kapıyı açarım çıkarsınız.
Sayfa 18
DERİN D E Ğ İ Ş İ M E - D E RGİ ARALI K 2 0 2 2
Yusuf: Abi senden ricam biraz acele et altıma yapacam.
Görevli: Anlamıyorum, altıya çıkacan. Yusuf sesini biraz daha yükselterek "çişim çişim
altıma yapacam" diye bağırdı.
Bu arada görevlinin yanında yine sesinden ellili yaşlarda olduğu belli olan başka birisi
belirdi.
Ne olmuş asansör de mi kalmışlar, ne işleri varmış binada?
Görevli: Davetiye vermeye gelmişler İsa Mert’in doğumu mu varmış, Kiliseden mi
geliyorlarmış tam anlamadım. Bunca olaydan sonra asansörden inince bu iki adama durumu
açıklamak için büyük bir efor sarfetmesi gerektiğini düşünen Can’ın midesine kramp
girmeye başladı.
Can: Abim senden ricam sen şu halatı sarkıtacaksın bizi yukarı çekeceksin ne
yapacaksan yap da biz gidelim dedi.
Yarım saat sonra asansör kabini 2. kata geri inmişti. Ancak kapı açılmadığı için ve
kabindekiler nefes alabilsin diye kabini kapının nispeten aralanabildiği 3. kata çektiler.
Görevli kapıyı hafif araladı aralıktan ilk önce görevlinin bıyıkları girdi sonra iki dudağını
büzerek kapının arasından soktu.
Sayfa 19
Görevli: Siz kilise mi dediniz demin yeğenim
hangi kilise bu. Yusuf kaşla göz arasında
davetiyeyi kapı boşluğundan adama uzattı.
Adam bir eliyle kapıyı açık tutmaya
çalışırken bir eliyle de davetiyeyi kavradı.
"Heee siz bu arkadaki mahalledeki kiliseden
geliyorsunuz. Bu sizin bayramınızdır öyle
mi? Allah kabul etsin yeğenim. Sonra
yanında duran adama dönerek"
"Dayı sen bir koşu git bunların arkadaşlarını
çağır, asansörde kaldılar de gelsinler. Ben
sizin kiliseye geldim yeğenim çay içtim
orada. Bayramlarınıza da geliyorum."
Sonunda adamın oğlu geldi. Asansör kabinini
yeniden 2. kata indirdiler. Adamcağız kapıyı
açtı.
Can ve Yusuf dışarı çıktıklarında kiliseden kardeşler onları alkışlıyordu mahalledeki
gençler de olayı izlemeye gelmiştiler. Aralarından biri gevrek gevrek sırıtarak,
"Can abi asansörde mi kaldın, korktun mu" dedi.
Görevlinin oğlu onun arkadaşları, görevlinin dayı diye seslendiği adam, dişçinin asistanı
teyze, ağzında takma dişi olan dişçi, simitçi, kahveci gazozcu herkes oradaydı.
Küçük apartman boşluğunda onlarca kişi asansöre sıkışmış Hristiyanları kurtarmaya
gelmişti. Sonunda Can’ın birlikte hizmet ettiği kilise önderi de oraya geldi.
Can onu görünce "abi senin burada ne işin var ya" dedi.
Önder "asıl senin asansörde ne işin var?
Can: İbranilerde diyor ya abi Rab için seyirlik oyun olduk diye gördüğün gibi biz de
seyirlik oyun olduk.
Kilise önderi Yusuf’a sarıldı.
Yusuf: Can abi annemi veya dayımı arasaydı bunların hiçbiri olmayacaktı.
Can, Yusuf’a baktı gülsün mü ağlasın mı bilemedi.
Yusuf’a sarılarak "haklısın Yusuf çok haklısın" dedi.
Noel günü kilise ağzında kadar doluydu herkes tüm mahalle asansörde sıkışan Hristiyanları
görmek için gelmişlerdi
DERİN D E Ğ İ Ş İ M E - D E RGİ ARALI K 2 0 2 2
Sayfa 20
Neden? Nereden çıktı şimdi o günlere böylesi bir özlem? Kendime sorup duruyorum.
Şimdinin kıymetini bilmemek bu, nankörlük sanki.
Eski bir film şeridi gibi, geçmiş anılar gözümün önünde. Aklımdaki o yerde o anda
olduğuma inandırmaya çabalıyorum kendimi istemsizce. Dalıp dalıp gidiyorum. O
hatıraların içine çekiliyorum. Havada güneş çekilmeye başlamış, öğleden sonra yumuşacık,
hafif esintili açık bir gökyüzüymüş eski günlerden bir gün.
Fırından yükselen taze kazan simidi kokusu, balık pazarının kokusuyla birlikte yanımdan
geçen insanların parfüm konularına karışıyormuş ara ara. Ayaklarım çabuk çabuk hızla
yürürken şehrin çarşısının Arnavut kaldırımlı taşların üzerinde tüm bedenimle o eski kentte
olduğumu düşünüyorum hayalimde.
DERİN D E Ğ İ Ş İ M E - D E RGİ ARALI K 2 0 2 2
Sayfa 21
Tanrı Yazsın Hikayemi
Manolya İşbilen
Sizden Gelenler
Biraz ileriden sokak müzisyenlerinin sesi
geliyormuş. Bir zamanlar ben de yapmıştım.
Yine yapabilmek istiyorum ama bu sefer
korkmadan.
Denizin maviliği sokak aralarından bir
görünüp bir kayboluyor ben yürüdükçe.
Adımlarımı izliyorum Arnavut kaldırımı
üzerinde. Yolumun üzerinde sıra sıra
palmiye ağaçları her biri bir şemsiyeye
benziyor. Aralarında tüm heybetiyle duran
birkaç Benjamin ağacı.
Kuş cıvıltıları arasında, ağacın altında,
banklarda oturup muhabbet eden insanlar.
Kiminin elinde okul çantası, kiminin bir
telefon dünyadan kopuk. Esnafla, emekli
amcalar ellerinde çayı kahvesi, çarşı pazar
yapmış elinde poşetlerle teyzeler, amcalar,
anneler ve kızları gülüşürken birlikte. Ben
niye aralarında değilim
İnsanların koşuşturmasını görüyormuşum az sonra, banka kuyruğunda bekleyenler,
dershaneden çıkan öğrenciler. Taşıtların ve insanların uğultusu hala kulaklarımda. Eskimiş
ayakkabılarımla, aklımda düşlerim, evimin yolunu tutmuşum.
Hatırlıyorum, ne büyük bir yıkıntı içinde, acıyla terk ettim oraları. Şimdi niye burnumda
tütüyor ki? Eskiden dinlediğim şarkılara koşuyorum her fırsatta. Terk ettiğim o kentin
yollarında olmak istiyorum. Daha başka yaşayabilmek istiyorum. Aklımda oraya dair olan
mutlu anıları çoğaltmak için.
Geri dönüp elini tutmak için yanıp tutuşuyorum o içimde, yanı başımda duran küçük
çocuğun. Ona söyleyecek bir çift güzel sözüm olsun istiyorum. Barışmak istiyorum
kendimle, dünyayla, Tanrı’yla! Affedebilmek istiyorum.
İçi yavaş yavaş suyla dolan bir odanın içindeymişim de kaçak bir yer yokmuş gibi.
Boğulmamak için çırpınıyorum. Su yükseldikçe ayaklarım yerden kesiliyor ve ben nefes
almak için boşluğa doğru yüzüyorum. Tepemde yanıp yanıp sönen bir lamba. Yakında
nefes alacak hiçbir yer kalmayacak. Yitip gitmek istemiyorum. Daha erken, çok şey var
yaşamak istediğim. Daha anlamlı, daha huzurlu. Korkularıma teslim olmadan, daha kolay
affederek, sorumluluk almaktan korkmayarak, kendim için doğru sınırlar çizmeyi belki bu
sefer öğrenebilirim.
Acıların aklımı uyuşturduğunu da anlıyorum şimdi ya da belki de ben onları sık sık
aklımdan geçirdiğim ve böylece beslediğim için hissediyorum bu uyuşukluğu.
Büyüyemeden çakılıp kaldım.
DERİN D E Ğ İ Ş İ M E - D E RGİ ARALI K 2 0 2 2
Sayfa 22
DERİN D E Ğ İ Ş İ M E - D E RGİ ARALI K 2 0 2 2
Sayfa 23
Bir şans daha.
Bunlar neden benim başıma gelmiş diye düşünmeden, kimin hakkımda ne dediğini, kimin
bana gülüp gülmediğini umursamadan yola devam etmeliyim.
Yüzümü bugün Rab’be dönüyorum. Rab’bin gözünden kim olduğumu görmek için!
Benim hikayemin kalanını Tanrı yazsın. Benim yazdıklarımla yaşadıklarım canımı yakıyor.
Ben istemeden başıma gelenler için ne yazacağımı bilemedim bile. Öyle öfke duyuyorum
ki! Hakkım yenmiş hissettim. Dünyanın bu adaletsizliğinden bezdim.
Tanrı yazsın yaşamımın öyküsünü!
Sonu güzel biten bir öykü olacağına iman ediyorum!
Rab, Tanrım sana teslim ediyorum kendimi ve bu sözleri okuyanları!
Tanrı Yazsın Hkayem...
Ben kaçtım, aklımda ve yüreğimdekiler kovaladı beni. Gittiğim her yere götürdüm
kendimi. Kişiler mekanlar değişti ama hissettiklerim değişmedi. Sınavını veremediğim her
duygu, her yürek tutumu başka yüzlerde, başka mekanlarda buldu beni.
Sobe!...
DERİN D E Ğ İ Ş İ M E - D E RGİ ARALI K 2 0 2 2
Derin Değişim Çalışmalarından
Sıkıntıya Göğüs Germek
Herkesin hayatında sıkıntılar vardır. Büyük ya da küçük her birimiz için bu sıkıntılarla
yüzleşmek, yaşarken katlanmak ve onları kabul etmek her zaman zordur.
Peki bu sıkıntıların amacı nedir? Sıkıntılarımızda nasıl davranmalıyız?
Ne öğrenebiliriz? Bu soruların cevabını bu dört oturumda işlediğimiz konumuzda
konuşabilir ve küçük gruplarda çalışabilirsiniz.
Sıkıntı çekmek, günlük hayatımızın değişmez bir
parçasıdır. Peki bu sıkıntıların yaşanması normal midir?
Bize ne gibi bir şey katmaktadır? Sıkıntılar konusunda
daha fazla öğrenmek, birlikte tecrübelerimizi paylaşmak
için ünitemizi çalışmaya davet ediyoruz.
1.Oturum: Sıkıntımız Olacak
İmanlılar olarak, hangi sebepten ötürü sıkıntı çekersek
çekelim, Tanrı'nın bu durum aracılığıyla iman hayatımızı
geliştirmemize yardımcı olacağına, bizi aşan bir
denenme yaşamayacağımıza güvenebiliriz. Bu konuda
daha fazla sohbet etmek, örnekler okumak, derin bir
şekilde düşünmek için ünitemizi çalışabilirsiniz.
2. Oturum: Sıkıntılarla Övünmek
Sayfa 24
DERİN D E Ğ İ Ş İ M E - D E R G İ ARALIK 2 0 2 2
İnsanların umutsuzlukla çevrelendiğini her gün
görsek de, Mesih öğrencileri olarak gerçek bir umuda
sahibiz. Bu zaferi nasıl kazanabileceğimizi gerçek
hayattan örnekler, sohbetler ve uygulamalarla birlikte
çalışacağız.
4. Oturum: Sıkıntımız Olacak
Sıkıntılarda en büyük problemimiz bunu sadece bizim
yaşadığımızı ve bize kimsenin yardım etmediğini
sanmamızdır. Oysa ki Tanrı bizimledir. Ünitemizde
sıkıntılar içinde nasıl yalnızlığımızla baş
edebileceğimizi konuşacağız
3.Oturum: Sıkıntı içinde yalnız değilim
Sayfa 25
Bu ve diğer çalışmaları aşağıdaki internet sitesinden
ya da mobil telefonlar için hazırlanan uygulamadan indirebilirsiniz.
www.derindegisim.com
Derin Değişim Çalışmaları Youtube sayfası
https://www.youtube.com/@derindegisim9852/videos