PARAYLA İLİŞKİMİZ (4)

dummy1

PARAYLA İLİŞKİMİZ (4)

VERMEK

dummy1

Az veren candan çok veren maldan!

Ünitemizi yüksek sesle okuyalım.

Hep birlikte videoyu izleyelim.

http://www.dailymotion.com/video/x87r2y_duyun-taky-toreni-ordu-kabatay_travel

Düğünlerimizin çoğunda hep bu görüntüler vardır. Verdikleri hediyeyi cümle âleme duyurmaktan zevk alırlar. Politikacılar, belediye başkanları ve yöneticiler de öyle değil mi? Yaptıkları bütün hizmetleri, verdikleri yardımları ilanlarla şehrin, kasabanın, köyün her yanına asıp duyururlar.

Paramızı, malımızı, sahip olduğumuz şeyleri, yardımları verdiğimizde bizim de başkalarının bunları görmesi, duyması için bir isteğimiz var mı?

Soruyu birlikte cevaplandıralım.


HASİBE NİNENİN MİRASI

Şimdi okuyacağımız hikâye, Gözen Küçükerman’ın “Adı Unutulmuş Kadınlar” adlı kitabından alınmıştır. Kitap birçok kadın hikâyesi barındırmaktadır. Hikayemizi birlikte okuyalım;

Hasibe Hatun isimli bu hikâyede de yaşlı bir kadının son günleri konu alınmış. Hasibe Hatun Adana’da yaşamaktadır. Hasibe Hatun’un evlatlığı, kızı, gelinleri ve torunlarıyla geçirdiği bir gün betimlenir. Aile hep birlikte sofraya oturur. Torunu, Hasibe Hatun’un yanına oturur.

….

Hasibe Hatun o yılın 22 Aralık….. gününe kadar sağlıklıydı. O günü dostları, komşuları, torunlarıyla kutladı.

….

Ancak eller öpülüp konuklar dağıldıktan sonra fenalaşınca, Hasibe Hatun’un o zamana kadar kendini zorladığı anlaşılmıştı.

Bastonunu vura vura dimdik yürüyen Hasibe Hatun yatağa düştü. Doktorun ilaçları da kendi yaptığı lokman hekim ilaçları da fayda etmedi. Fadime sırtına şişe çekti terletti, hafif yemekler, çorbalar yaparak özenle baktı.

….

Hasibe Hatun uzun süren hastalığı sırasında dostlarını, akrabalarını, torunlarını teker teker evine çağırmaya başladı.

“Fadime dikiş makinem senindir.”

“Aman ana, hüs, böyle şeyler deme.”

“Ermeni terziden kalan makasımı Dürdane’ye ver.”

“Kulplunun biri Ümmühan’a, biri Hasibe Bibi’ye.”

“Anam, gözünü seveyim, hüs, şimdiden kelli hüs, Allah gecinden versin anam.”

“Savatlı gümüş kemer büyük torunuma. Atlas örtüyle ver.”

“Boynuzlu burma, Ağa’nın avradı, gelinimin.”

“Cıncıklar, sırt sişeleri, emayler Hatça’ya.”

“Debbeleri Döndü’ye ver, turşu kurar, salça çıkarır, işe yaratır.”

Fadime anasının söylediklerini teker teker dağıttı. Eve gelenlere verdi. Gelen gidenin Hasibe Hatun’un elini öpenin hesabı sorulmaz oldu.

*

**

Havalar ısınmaya, leylekler dönmeye başlamıştı. Evlerin damından gelen tak tak seleri arttı. Ve Hasibe Hatun iyileşti, yataktan kalktı. O, bugüne kadar hastalık bilmemiş bir kadındı. Kötü günleri sırtından atıp ayağa dikildi.

Hasibe Hatun dağıttığı eşyalarını geri istiyordu. Bu haber kasabaya bomba gibi düştü. Verdiği her şeyi geri istiyordu.

Fadime’yi yanına çağırdı;

“Fadime, verdiğim her bir şeyi geri istiyorum. Ben ölmedi, versinler eşyalarımı!”

“Abaav, ana sen dellendin mi? Nasıl geri isterik ana? Ağama ablalarıma nasıl derik?”

“Git al, getir her bir şeyimi, istiyorum!”

“Abaav ana, essah mı diyon?”

“Hee essah diyom, al gel.”

“Koskoca partici ağamı, ablalarımı, heriflerini ne edeceğik, ayıp olur anam, ayıp olur valla.”

Hasibe Hatun aladağdan serin, hiç aldırmıyor, hatta duymuyor Fadime’nin dediklerini.

Fadime dağıtılan hediyeleri utana sıkılıa geri topluyor, buruk, kızgın, şaşkın herkes aldığını iade ediyor. Her gelen eşya ile Hasibe Hatun biraz daha iyileşiyor. Yerine konan her eşya ile sağlığı biraz daha düzeliyor. Keyfi yerine geliyor.

Oğulları kızları eş dosttan özür diliyor, anaları yerine üzüntülerini belirtiyorlar. Konsol, dikiş makinesi, gümüş kemer, debbeler, bakır kazanlar, billur kadehler, makes, evdeki eski yerine yerleşiyor. O artık mutlu ve huzurlu.

*

**

………..

Sedirin üstünde yatıyordu. Odada limon kolonyasının kokusu elle tutulacak gibiydi. Üstüne beyaz bir örtü örtülmüş, sadece eli dışarıdaydı. Her zaman bir şeylerle uğraşan damar damar esmer el sapsarıydı.

Küçük kız korkarak yaklaştı, tutup öptü elini, ürperdi. Birileri omzundan geriye çekti. Elin soğukluğunu hala hissediyordu.

Dağıttığı eşyaları artık geri alamazdı. Babaannesi ölmüştü.

Ölüm döşeğinde olduğunu sanan bu kadıncağızın, mallarını ölmeden önce dağıtarak “cömertliğini” herkese gösterip ardından geri istemesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Böyle bir “verme” anlayışında yanlış olan nedir? Aramızda konuşalım.


TANRI SEVİNÇLE VERENİ SEVER

Bundan önceki çalışmalarımızda genellikle paranın hayatımızdaki yerine ve onu nasıl kullanacağımız konusundaki ilkelere baktık. Vermek, sahip olduğumuz şeylerden başkaları için fedakârlık etmektir.

Bu konuda yüreğimizin tutumu çok daha önemlidir. Pavlus Elç.20:35’te İsa Mesih’in sözlerini aktarır: “Vermek almaktan daha büyük bir mutluluktur.”

Paramız, ilk derslerde de öğrendiğimiz gibi bize verilen bir sorumluluktur. Diğer kişilere karşı da paramızı kullanma konusunda sorumluluğumuz vardır. Kiliseye, fakirlere veya sizin paranızı paylaşmanızı gerektirecek herkese paramızın bir kısmını ayırmak, bir prensip olmalıdır.

Tutum ve davranışlarımızı bu konuda yine sınamalıyız. Vermek karşılık beklememeli (Mat.5:42). Birine bir şey verirken ödünç verir gibi değil içten, gönülden ve ondan bu yaptığımızın karşılığını alacağımızı hesap ederek vermemeliyiz. “Karşılıksız aldınız karşılıksız verin.” (Mat.10:8)

Gösterişten kaçınmalıyız. "Bu nedenle, birisine sadaka verirken bunu borazan çaldırarak ilan etmeyin. İkiyüzlüler, insanların övgüsünü kazanmak için havralarda ve sokaklarda böyle yaparlar. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar ödüllerini almışlardır.” (Mat.6:2) İnsan ister istemez doğal benliğinde her yaptığının topluluk önünde görülmesini, övülmesini ister. Oysa Tanrı’nın isteği, verdiğinizi kimsenin bilmemesidir.

Vermek, paramızın oranına göre olmamalıdır. “Çok veren maldan, az veren candan” derler. İçten, elimizden geldiğince, hesap yapmadan vermek gerçek bir sunu, yardım olacaktır.

Vermek, Tanrı’nın bize verdiği varlığı ihtiyaç içindekilerle paylaşmayı gerektirir. Varlığımızdan paylaştıklarımız, Tanrı’ya verdiğimiz kurbanlardır.


PARAMIZI HANGİ AMAÇLA VERİYORUZ?

Aşağıdaki örnek olayları okuyalım. Her örnek için şu soruları cevaplayalım;

Her “verme” eylemi hangi amaçla yapılmaktadır?

Siz bu amaçları nasıl adlandırırdınız?

Olumsuz gördüğümüz senaryolarda farklı nasıl davranılır, olumlu örneklerden nasıl dersler çıkarabiliriz?

1) Bir paylaşım zamanı: “Perşembe günleri yüz kişiye yemek dağıtıyorum, üç çocuğun okul masraflarını da ben karşılıyorum. Bu şekilde bir hizmet yapmaktayım. Benim için dua edin lütfen.”

2) O kadar para verdik, evini kurdum. Tabii ki o da benim birkaç işimi yapacak kardeşim.

3) Oğlum hastanedeyken neredeyse hastane masraflarını ödeyemiyordum. Ama sağ olsun bir arkadaş bunları karşıladı. Parayı zarfın içinde üstüne de ismimi yazarak bağış kutusuna atmış. İnan iki ay oldu neredeyse, daha kim olduğu ortaya çıkmadı.

4) Ya benim etim ne budum ne kardeşim. Benden fakir mi sanki? Varsa o bana versin.

5) Bir kadın arkadaşına geçmiş günlerden anlatır: “Düğünümde takıları taktılar. Bilezikler, kolyeler, yüzükler doluydu kollarım boynum. Sonra düğün bitti akşam oldu. Görümcem geldi takıları istemesin mi? Meğer hepsini ödünç almışlar. Sırf gösteriş diye takmışlar. Bir üzüldüm, bir üzüldüm...”


SAĞ ELİNİZ SOL ELİNİZİN NE YAPTIĞINI BİLMESİN!

dummy1

Matta 6:1-4 ayetlerini okuyalım. Okuduktan sonra aşağıdaki soruları aramızda konuşalım.

İsa Mesih, verirken gösterişten kaçınmak konusunda hangi nedenleri burada sıralıyor?

Bu nedenlerden kendimiz için ne gibi dersler çıkarabiliriz?


UYGULAMA

Kutsal Kitap çalışmamızda paramızı, malımızı, sahip olduklarımızı verirken gösteriş, ikiyüzlülük gibi tutumların bizi yönlendirdiğini gördük.

Bu tutumlardan uzaklaşıp doğru bir tutumla verebilmek için neler yapabileceğimizi bu hafta düşünelim.

Önümüzdeki günlerde etrafımıza bakalım; ihtiyacı olan kişiler için (örneğin, bir sosyal yardım kurumu, bir aile, bir kişi için) yardım yapabileceğimiz (para, giysi, gıda) bir hizmet belirleyelim. Katılan kardeşlerle beraber bu hizmeti devam ettirelim.

Bu haftanın ezber ayeti (sadece ezberlemeyelim, üzerinde derinlemesine düşünelim):

“Herkes yüreğinde niyet ettiği gibi versin; isteksizce ya da zorlanmış gibi değil. Çünkü Tanrı sevinçle vereni sever.” 2Ko.9:7

 
Kilise hizmeti içindir; parayla satılmaz.

• Bu dersten öğrendiklerinizi kendi cümlelerinizle, kendi çiziminizle, hatta kendi şiirinizle ifade edebilirsiniz.

 

Resimlerin telif hakkı: Shutterstock (www.shutterstock.com) veya kamu malı.

 
Ve biz hepimiz peçesiz yüzle Rab’bin yüceliğini görerek yücelik üstüne yücelikle O’na benzer olmak üzere değiştiriliyoruz. Bu da Ruh olan Rab sayesinde oluyor. 2.Ko.3:18