RAB İÇİN ÇALIŞIRIZ (1)

dummy1

RAB İÇİN ÇALIŞIRIZ (1)

NEDEN ÇALIŞIRIZ?


ÇALIŞ ÇALIŞ NEREYE KADAR?

"Bu iş çabuk halletmezsen, yollarımız ayrılacak; çabuk halledersen, demek ki sana daha çok iş verebiliriz"

Bir patronun böyle bir niyeti hiç sezdin mi?

Birçok kişi işini sıkıcı ve amaçsız bulur. Siz çalışmak kavramı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kutsal Kitap,“...her ne yaparsanız, insanlar için değil, Rab için yapar gibi candan yapın” diyor (Kol. 3:23).

Sizce işimizi “Rab için yapar gibi” yapmak ne demektir?


İŞ HAYATI ZALİMDİR

Bir yazar çalışmak hakkındaki görüşlerini aşağıdaki yazıda aktarmıştır. Yazıyı yüksek sesle okuduktan sonra, soruları yanıtlayalım.

İlk çalışmaya başladığınız zamanı hatırlıyor musunuz? Annenizin, sizin en saf duygularınızı kullanarak, bakkala gönderdiği ve karşılığında çikolata, sakız, küçük bir kârla para üstü önerdiği o anlar çalışma hayatınızın ilk dakikalarıymış da haberiniz yokmuş!

19 yıl boyunca dirseklerinizde oluşan yaraların, yurt odalarında soğuktan kalorifere yapıştığınız, öğretmenlerin ağız kokusunu çektiğiniz o anların, ‘eve üç kuruş götürmek’ için yapılmış hazırlıklar olduğunu bilseydiniz, okur muydunuz?

Ailenizin size sürekli söylediği ve hiçbir zaman yerine getirmediği, ‘çalışmazsan seni zanaatkâra veririm’ sözü, kararlı, oğlundan köy kasaba olacağına inanmayan babalar tarafından gerçekten de yerine getirilmiştir.

Ve zanaatkâra verilen çocukların ilk öğrendikleri şey, usta zulmü olmadan adam olunmaz prensibidir.

Zanaatkâra verilen çocuk, ustanın tokadını, aşağılamasını, angarya işlere koşmasını sineye çekmekle ve bu etkili öğretim yöntemini diğer okuyamamış şanslı nesle aktarmakla yükümlüdür.

Okusak da okumasak da ‘iş’ ya da ‘çalışmak’, hayatın vazgeçilmezidir.

Her iki durumda da çalışılmazsa adam olunamaz ve her iki durumda da iyi bir ev, eş, aş, iyi bir işten geçer.

İyi bir iş aileyi gururlandırır, statünüze tavan yaptırır, apartman sakinliğinden apartman yöneticiliğine, çıraklıktan ustalığa, memurluktan müdürlüğe atlatır, zıplatır, sizi mutlu eder, yeni unvanınızla mutlu mesut yaşar, evinize unvanlı ekmek götürürsünüz.

İlk yıllar karınıza yeni bir ayakkabı, bir ev, bir araba için çalışmışsınızdır. Sonra bebeğinize emzik, çocuğa bez, öğretmene aidat için çalışırsınız. En sonunda da kıza bir düğün, oğlanın yeni iş yerine biraz yardım için çalışırsınız. Artık yetti deyip arkanıza yaslandığınızda, emekli olmanın derin mutluluğu içinize dolar.

Artık erken kalkma derdi yoktur. Para kazanacağım diye oradan oraya koştur, patronla didiş, onun bunun ağız kokusunu çek yoktur. Artık kahvede ihmal ettiğiniz maça, karo, sinek, kupa, dörtlüsüne gereken ilgiyi gösterebilecek ya da yeni yemek tariflerini mutfağınızda deneyebileceksinizdir.

Fakat iş hayatı zalimse, emeklilik de haindir. İş hayatı sizi sömürdüğü gibi, bir de kendisine bağımlı yapmıştır. Yine erken uyanmaktasınızdır. Oradan oraya koşturmak için can atar, patronun ağız kokusunu duymak için eski iş yerinize sandalye işgaline gidersiniz.

Çalışmak bitse de bitmese de derttir, tasadır. Kafanıza takacağınız bir sorundur. Emeklilik yaşarken ölmektir. Çalışmak ise ölene kadar devam eder, bitmez; eğer emekli olmazsanız.

Yazara göre “çalışmak” hayatımızı nasıl etkiliyor?

Çalışmak neden keyifsiz, zahmetlidir yazara göre?


ÇALIŞAN BİR TANRIMIZ VAR!

Kutsal Kitap’ın ilk sayfalarında, Yaratılış’ta, Tanrı’nın çalıştığı görülür. Nitekim Kutsal Kitap’ın ilk ayeti şöyledir: “Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı” (Yar. 1:1). “Tanrı yarattıklarına baktı ve her şeyin çok iyi olduğunu gördü” (Yar. 1:31). Bu ayette Tanrı’nın çalışmaktan ve üretmekten hoşnut olduğunu görüyoruz. Çalışmak ve yaratmak Tanrımızın karakterinin bir parçasıdır.

İnsan da O’nun suretinde, O’na benzer yaratılmıştır. Tanrı, “İnsanı kendi suretimizde, kendimize benzer yaratalım, denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun” der (Yar. 1:26). Biz bu şekilde Tanrı’yı yansıtırız, çalışmak Tanrı’yı temsilin parçasıdır. Çalışan Tanrı’yı çalışarak yeryüzünde temsil ediyoruz. Tanrı ile olan ilişkimizin bir parçasıdır çalışmak.

Çalışma anlayışımız günahtan sonra değişmiştir. Kutsal Kitap şöyle der: RAB Tanrı Âdem’e, “Karının sözünü dinlediğin ve sana, meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin için toprak senin yüzünden lanetlendi” dedi. “Yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın. Toprak sana diken ve çalı verecek, yaban otu yiyeceksin. Toprağa dönünceye dek ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın. Çünkü topraksın, topraktan yaratıldın ve yine toprağa döneceksin.” (Yar. 3:17-19)

Çalışmak günahtan sonra zahmetli, yorucu ve daha az bereketli oldu. Günlük hayatımıza baktığımızda bu ayetlerin gerçekleştiğini görüyoruz. Rab’be yaraşır çalışma düşüncesi, yerini dünyasal çalışma anlayışına bırakmıştır. Para hırsı, kolaycılık, yükselme arzusu, insanları hoşnut etme isteği, bizi yaratılıştaki çalışma anlayışından, tanrısal ilişki ve hoşnutluk amacından uzaklaştırmıştır.

Çalışmalarımızın gerçek karşılığı solan, tükenen bir ücret değil, sonsuz, solmayan göksel bir ödüldür. Özellikle kazancımızın çalışmalarımızın karşılığı olmadığına inanıyorsak, buna rağmen sadık bir şekilde çalışmalarımızı sürdürmemiz, ücret dağıtımında yetki sahibiysek zor durumda olsak bile işin karşılığını adilce vermemiz, ayrım gözetmememiz çok önemlidir. Halen dünyada Tanrı’yı, O’nun suretinde yaratılmış kişiler olarak temsil etmekteyiz.

Tanrı hâlâ, çalışmaktan hoşnut olmamızı ve çalışmayı onunla ilişkimizin bir parçası olarak görmemizi istiyor. Kilisede, evde, işte; çalıştığımız her yerde işimizi içtenlikle, Rab’be yaraşır biçimde yapmamız, yaptığımız işten hem keyif almamızı hem Rab’bi yüceltmemizi hem de bize ve etrafımızdakilere bereket olmamızı sağlar.

Dünyadaki çalışma anlayışı, Rab’be yaraşır çalışma anlayışından hangi açılardan farklıdır sizce?


HANGİ AMAÇLA ÇALIŞIYORUZ?

Dünyasal çalışma anlayışı, para hırsı, kolaycılık, yükselme arzusu, insanları hoşnut etme isteği vb, Rab’be yaraşır çalışma anlayışından uzaktır. Aşağıdaki örnekleri yüksek sesle okuyalım. Her örnek olay için şu soruları yanıtlayalım:

Bu örnekteki dünyasal çalışma anlayışı nedir? Bu kişiler çalışırken ne amaçlıyorlardır sizce?

Bu kişiler, mevcut konumlarında, Rab’be yaraşır biçimde nasıl çalışılabilirler?

dummy2 • Selami başarılı bir iş adamıdır. 23 yıldır şirketinin başındadır. On yıl içinde şirketi yüzde üç büyütmeyi ve emekliliğine kadar bir dünya devi yapmayı hedeflemektedir. Ofisteki koltuğunda otururken babasının resmine bakar ve ‘Ya baba, memlekete bir gelmiyorsun, bizi görmüyorsun diye hep kızdın bana, darıldın ama bak, nerelere geldim bu fedakârlıklarımla!’ der.

dummy2 • Kadir üç senedir bilgisayarcıda çalışmaktadır. Patronu İnternet’e daldığı saatlerde içerde uyuklar. Patronu ortalarda yokken erkenden kapatır dükkânı, iş olmadığı zamanlarda yandaki kahvede okey oynar.

dummy2 • Zehra sabah kalkar, çocukları okula, beyini işe postalar, soluğu komşuda alır. Komşusu, ‘İş güç bitmiyor, bıktım valla’ diye yakınır, Zehra da gülerek ‘Aman ya, sorma, Saliha gibi eve küçükten bir kız bulup şöyle serile serile iş buyurmak var aslında’ der.

dummy2 • Latif üniversite 2. sınıftadır. Veremediği dersleri vardır. Arkadaşlarından birine kendisinin yerine sınava girmesi için para verir.

dummy2 • Can, kilisedeki herkesten yaşça büyük olduğu halde neden kendisine herhangi bir konumda önderlik teklif edilmediğini merak etmektedir. Uzun süredir canla başla yaptığı ufak tefek hizmetleri bırakır. Kiliseden ayrılmayı düşünmektedir.


LAWRENCE KARDEŞ: MUTLU BİR ÇALIŞAN

Manastırda geçen bu hikâyeyi aktarma amacımız ruhsal hizmete odaklanmak değil, çalışırken nasıl bir tutuma sahip olmamız gerektiğini anlatmaktır.

Hikâyeyi okuduktan sonra birlikte soruları yanıtlayıp çalışmayla ilgili tutumumuz hakkında konuşacağız.

“Tanrı’nın sevgisi için yerden bir saman almak bile yeterli” diyor Lawrence Kardeş.

Nikolas Herman, diğer bir adıyla, Lawrence Kardeş, 1614 yılında Fransa’da doğdu. 18 yaşında sefaletten orduya katıldı. 24 yaşında ordudan ayrılıp “yalın ayak” Karmelit manastırında Lawrence Kardeş adıyla yaşamaya başladı.

Nikolas hiçbir dini eğitim almamış olmasına rağmen, manastırda çalışmaya başladı. Sandalet tamir etmekle, mutfakta çalışmakla hayatının kalan kısmını geçirdi. Yaptığı işlerden ve bulunduğu konumdan ötürü alçakgönüllülük konusunda karakterinde büyük bir yol kat ettiği açıkça görülüyordu. Birçok insan, ondaki huzuru görmek ve onu dinlemek için kendisine geliyordu.

Uzun bir süre yemek, temizlik ve daha birçok ayak işi sayılacak işi adanmış bir şekilde yaptı. Mutfak görevi için atandı. Mutfağa atanmadan önce ayak işleri için geliştirdiği kurallarla ciddi bir şekilde çalışıyordu. Manastır mutfağındayken bile bu ruhsal ve iş kurallarından vazgeçmedi. Tüm işini bu ruhsal kurallarla sürdürerek bir tapınma gibi hayata geçirdi.

Göreve başlamadan önce, ölü bir ağacın yeniden meyve vermesinden yola çıkarak, ölecek olan her şeyin Tanrı’da yeniden dirilebileceğini söyledi. Bu yüzden de kendisine ‘Dirilişçi Lawrence’ adıyla hitap edildi.

Lawrence’a göre, yer süpürmek, yemek yapmak veya ayakkabı tamir etmek, Tanrı’nın gözünde, tapınmak kadar kutsal ve Tanrı’yı memnun eden bir işti.

“Bir iş küçük olsa da büyük olsa da Rab için yaparız. Bir keki onun sevgisi adına pişirebilirim. Eğer işim biterse bana bu işi lütfetmiş Rab’bin önünde secde eder, O’na hamt ederim ve bir kraldan daha mutlu olarak yerden kalkarım. Benim için Tanrı’nın sevgisi uğruna yerden bir saman çöpü almak bile yeterlidir.”

“İnsanlar Tanrı’nın sevgisini anlamak için metotlar, yollar icat ediyorlar. O’nun sevgisini hatırlamak için bir kural ve araç ortaya çıkarıyorlar ve bunun sonuçları dünya kadar sorunu da beraberinde getiriyor. Ama gerçek çok daha basittir. Sizce onun sevgisini anlamak için sıradan işleri O’nun yüceliğine bakarak yapmak daha hızlı ve kolay değil mi?”

Lawrence Kardeş’in çalışma amacı hakkında neler düşünüyorsunuz?

Çalışırken yaşadığımız içsel sıkıntı ve şikâyetlerimizi somut bir şekilde düşünelim. Yaptığımız işlerde, çalışma hayatımızda Lawrence’ı kendimize hangi açılardan örnek alabiliriz?


Manastırda geçen bu hikâyeyi aktarma amacımız ruhsal hizmete odaklanmak değil, çalışırken nasıl bir tutuma sahip olmamız gerektiğini anlatmaktır.

Hikâyeyi okuduktan sonra birlikte soruları yanıtlayıp çalışmayla ilgili tutumumuz hakkında konuşacağız.

UYGULAMA

Bu hafta yaptığımız işlerdeki yürek tutumuza dikkat edelim.

“Hiçbir uşak iki efendiye kulluk edemez. Ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağlanıp öbürünü hor görür. Siz hem Tanrı’ya, hem paraya kulluk edemezsiniz.” sözü sizce kimler için geçerli olduğunu düşünelim. Yüreğimizi, çalışmamızı bu sözle ilgili tartalım. (Luk.16:13)

Derste açıkladığımız para hırsı, kolaycılık, yükselme arzusu, insanları hoşnut etme isteği gibi sorunlar bizim çalışma hayatımızı içten içe nasıl etkiliyor, düşünelim.

Çalışırken Tanrı’yı hoşnut etmeyen hangi yürek tutumuna sahip oluyoruz, dua ederek kendimizi yoklayıp bunları tespit edelim.

Haftaya bunları konuşalım.

 
Kilise hizmeti içindir; parayla satılmaz.

• Bu dersten öğrendiklerinizi kendi cümlelerinizle, kendi çiziminizle, hatta kendi şiirinizle ifade edebilirsiniz.

 

Resimlerin telif hakkı: Shutterstock (www.shutterstock.com) veya kamu malı.

 
Ve biz hepimiz peçesiz yüzle Rab’bin yüceliğini görerek yücelik üstüne yücelikle O’na benzer olmak üzere değiştiriliyoruz. Bu da Ruh olan Rab sayesinde oluyor. 2.Ko.3:18