RAB İÇİN ÇALIŞIRIZ (4)

dummy1

RAB İÇİN ÇALIŞIRIZ (4)

DAHA İYİSİNİ YAPARIZ

NE FARK VAR

dummy1

Yukarıdaki resimde, sol karede bahçenin eski hali, sağ karede şimdiki hali yer alıyor. İki karenin aynı bahçeye ait olduğunu bilmek neler düşündürüyor? Aramızda konuşalım.

“Olurunu yapmak” deyimini hiç duyduk mu? Bu deyim, işimizi bize verilen zamanı ve gücümüzü pek aşmadan, olduğu kadarıyla halletmek anlamına gelir.

Oysa Kutsal Kitap şöyle diyor: “Ne yaparsanız, her şeyi Tanrı’nın yüceliği için yapın.” (1Ko. 10:31).

Bu ayeti düşünerek şu soruyu aramızda konuşalım. “Her şeyi Tanrı’nın yüceliği için” yapıyorsak, nasıl çalışmalıyız?


DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİNE

Aşağıdaki öyküyü okuyalım. Sonrasında sorulan soruları birlikte cevaplayalım.

Ahmet öğretmen köy okuluna ilk adım attığında, şehirden onca kilometreyi tıkış tıkış bir minibüsün arkasında tavuklarla gelmenin getirdiği yorgunlukla mücadele ediyordu.

Zar zor muhtarı bulup da okulun kapısını açtırdığında yorgunluğu büyük bir hayal kırıklığına dönüştü. Bu yer okuldan başka her şeye benziyordu! Sıralar üst üste yığılmış, tahta yerlerde geziniyor, sıra yığınının en üstünde boruları ile birlikte bir soba duruyordu. İşin en acı tarafı, bu gördüklerini pencereleri kaplamış tahtaların arasından sızan ışıktan zar zor görüyordu.

Başını ellerinin arasına alıp okul merdivenlerine çöktü.

‘İşte böyle hocam,’ dedi muhtar, ‘Buraya en son gelen öğretmenler buradan kaçıp gitti, bir çivi çakmadılar okula, zaten zar zor gelirlerdi, yüzlerini de zar zor görürdük. Çocuklarımızın hemen hepsi okuma yazma bilmez. Bizde de yok ki onlara öğretek... Senin zorun neydi de bu kuş uçmaz kervan geçmez yere geldin?’

Tam ağzından, ‘Ben gelmedim, yolladılar, okulu bitirir bitirmez buraya attılar’ sözleri çıkacak oldu ki ağlayacağını düşündüğü ve kelimelerin dilin altından boğazına doğru kaydığını hissederek sustu.

Akşam muhtarın evinde kaldı, sonraki iki yıl olacağı gibi. İlk gece yüzünü yastığa bastırıp hıçkıra hıçkıra ağladı. Muhtar hanımına ‘Bu da kaçıp gider sonunda’ diyordu. Haklıydı. Burada kim dururdu ki kendisi dursun? Üzüntü içini, ciğerlerini yakıyordu.

Kollarında ne okulu adam edecek ne bu köyü hali yerine koyacak derman vardı. Bavulundan eşyalarını boşalttı. Annesinin lavantayla sardığı takımını çıkarttı. Gömleğin arasındaki kâğıt parçasını fark etti.

‘Oğlum,’ diyordu annesi. İçten gelen o sesi duydu kulaklarında. ‘Baban gibi oğlum, aynı baban gibi, vazgeçmeden havayı dövercesine, hırsla toprağa çapa vurur gibi, yarının yağmurunu bekleyen bizler oğlum, bahçemize ektikçe rengârenk çiçeklerle donatıyoruz dünyayı. Sen bir öğretmensin, unutma, aynı baban gibi.’

Kâğıt ıslanmıştı. Ahmet kalktı, odadan çıktı, muhtara ‘Kim varsa boşta, yarın okula gelsin’ dedi.

Uzaktan okulun siluetine baktı, erkenden yattı. ‘Yarın sürülecek bir toprağım var’ dedi kendi kendine.

Ertesi gün okulu tertemiz yaptılar. Köylü bu yeni öğretmenin epey hevesli olduğunu ama yakında birçoğu gibi bezeceğini düşünüyordu. Yine de kim var kim yok hep birlikte temizlediler okulu.

Ahmet ertesi gün teker teker evleri dolaştı. 25 öğrenci buldu evlerden. 12’si 1. sınıf düzeyindeydi, okuma yazma öğreneceklerdi; 6 çocuk 3. sınıf; 7 çocuk da 5. sınıf düzeyindeydi. Ertesi ay okulun bahçesinin ıslahı için tam 23 mektup yazmıştı oraya buraya. Köyün şehre göç etmiş zenginlerine yaptırdı duvarları. Kendisi taşıdı taşlarını, bir bir dizdi.

Okulun boyasını aldı borca; maaşının yarısını verdi, aç kalmam nasıl olsa diyerek.

Köylü de ona oğullarına bakarmış gibi bakıyordu. Ertesi sene okulu görenler hayrete düştüler. Bahçesinde türlü türlü çiçeklerin yetiştiği rengârenk bir gelin gibiydi okul. Aynı sene çocuklarından dördü burs kazandı, diğerleri de arayı hızla kapattılar. Ahmet öğretmen, okuldaki ikinci yılını doldurduğunda, okulun basamaklarında durmuş başı ellerinin arasında, iki yıl önceki haline bakıyordu.

Üç ay sonra tayini çıktı. Düğün dernek havasında, gözyaşlarıyla uğurladılar. Yeni gelen öğretmen okula geldiğinde okulun duvarında büyük bir yazıyla karşılaştı. Bütün çocukları koskocaman kollarıyla saran bir adamın resminin altında ‘Dünyanın Bütün Çiçeklerine’ yazıyordu.

Hikâyedeki karakterleri düşünerek, “gayret’ ve ‘daha iyisini yapmak’ konuları hakkında neler söyleyebiliriz?

Zorlandığımız her koşul aslında Ahmet öğretmenle benzer duyguları yaşamamıza yol açar. Biz böyle duygular yaşadığımızda tepkimiz nasıl oldu? Nasıl olabilirdi?

Biz hangi öğretmen olmak isterdik? Ahmet öğretmenden sonra gelen öğretmenin yapabilecekleri nelerdir sizce?


DAHA İYİSİNİ YAPMAK

Tanrı Adem’e, “egemen ol, Aden bahçesine bak” dediğinde, Adem yapması gerekenlerle ilgili Tanrı’dan ilk buyrukları almış oldu. Kutsal Kitap boyunca, Rab’bin, kral olsun, kâhin olsun, daha basit olarak görülen işlerde olsun, işini doğru, gayretli, yürekten yapmayanları uyardığı, bereketin bu yoldan geçtiğini birçok sözünde belirttiğini görüyoruz. İnsanoğlu çalışırken doğal olarak bunu arzulamalıdır, bizi bunun tersine ayartan günahlı benliğimizdir. “Sonuç olarak... ne yaparsanız, her şeyi Tanrı’nın yüceliği için yapın.”(1Ko. 10:31)

Sizce Tanrı, kendi yüceliği için çalışan birinden ne bekler?

Tanrı yeri ve göğü özenle yaratmış, geliştirmiş ve baktığında yarattıklarından keyif almıştır. Rab’bin yaptığı her işte iyiyi arzulayan bir gayret vardır. Matta 25. bölümdeki talant örneğinde görüyoruz ki Tanrı bize sağladığı imkânları, verdiği yetenekleri, sadece korumamızı değil, bizim iyi birer kahya olarak bunları gayretle geliştirerek verimli bir şekilde büyütmemizi bekler. İşini Rab için yapan biri, verimli olmak ve iyi olanı yapmak konusunda insanı değil, Rab’bi örnek alır. Başkalarının tutumlarına değil, kendi sorumluluğuna bakar. Rab İsa da Babası’nın boyun eğip kendisine verdiği görevi tam olarak yerine getirerek O’nu yüceltmiştir. Böylece Rab İsa, “Yapmam için bana verdiğin işi tamamlamakla seni yeryüzünde yücelttim” diyebilmiştir (Yu. 17:4). “Mesih bizi her suçtan kurtarmak, arıtıp kendisine ait, iyilik etmekte gayretli bir halk yapmak üzere kendini bizim için feda etti.” (Tit. 2:14). Mesih’in tamamladığı bu iş sayesinde biz pak kılındık.

Buna göre ona layık bir çalışma yaşamamız olmalıdır. İşverensek, çalışanlarımıza adil olmalıyız (Kol. 4:1). Bizimle birlikte, bizim yanımızda çalışanları hor görmemeliyiz. Önderlerimize, yöneticilerimize bağımlı olmalıyız, dahası, kardeş olmalarını suiistimal edip onlara sürekli zorluk çıkararak yüklerini daha da artırmaya yol açanlardan olmamalıyız (1Ti. 6:2; İbr. 13:17). Ancak Rab sözünde bizden dahasını beklediğini söylüyor: “Ey hizmetkârlar, efendilerinizin yalnız iyi ve yumuşak huylu olanlarına değil, ters huylu olanlarına da tam bir saygıyla bağımlı olun.” der (1Pe. 2:18).

Hayatımızda Rab Allah gibi bir işverenle çalışsaydık ne olurdu?

Biz gerçekten O’nunla ve O’nun için çalışıyoruz bu dünyada. Bu yüzden evde, okulda, iş yerinde, ev hanımlığından memurluğa, kilise üyeliğinden iman hayatına kadar her yerde, Rab Mesih sayesinde daha iyisini yapabilmemiz gerekli her şeyi Rab bize sağlamıştır. “Sizi bin adım yol yürümeye zorlayanla iki bin adım yürüyün” (Mat. 5:41)

Gayret kendisini arkadan çeken iplere rağmen, var gücüyle koşmaya çalışarak ilerleyen bir adama benzer. Gayret çevrenize, kim olduğunuza, işinizin ne olduğuna, ne kadar kazandığınıza, bağlı değildir. Gayret, işinizin ne kadar zor olduğuna ve nerede yaptığınıza da bakmaz. Gayret kimin için çalıştığınıza bakar ve bizim patronumuz Rab’bin ta kendisidir.


DAHA İYİSİNİ YAPMAK

Aşağıdaki örnekleri tek tek okuyalım. Bu örneklerin ‘daha iyisini yapan’ ve ‘Rab’bi yücelten’ taraflarını düşünerek konuşalım.

dummy2 • Erkan Selim’e su tesisatçısı önermektedir: “Süper bir usta! Eve akıtan boru için geldi, bilmediğim başka bir sürü arızayı da tamir edip gitti.”

dummy2 • Cevdet elde olmayan aksiliklerden ötürü geciken siparişler yüzünden zarar edecek patronuyla birlikte iki saat fazla çalışır.

dummy2 • Kemal postacıdır. Üniversite sonuç kâğıtlarındaki eksik adresleri isim isim sorarak bulur, mesaiden sonra teslim eder.

dummy2 • Aylin anasınıfını temizlemektedir. Çocuklar için kendi imkânlarıyla güzel bir süs yapıp odaya asar.

• Ali, kendisine yol soran bir yabancıyı gitmesi gereken yere kadar götürmüştür. Kendisi eve minibüsle döner.

dummy2 • Ahmet, işlerinin yoğunluğundan ötürü bir türlü vakit bulamamış ailesine bir süreliğine evi toplamada yardımcı olmaya karar verir. Bir süre sonra, bundan ötürü evde çıkan tartışmaların azaldığını fark eder.

dummy2 • Cengiz kilisedeki görev listesini her pazar takip eder, o hafta gelememiş kardeş varsa listede, kimseye sormadan, kendiliğinden o kardeşin görevini üstlenir.


YUSUF GİBİ

dummy1

Yaratılış 41:1-43 ayetlerini yüksek sesle okuyalım.

Yusuf’un iki kez düştüğü durumu ve sonunda ulaştığı konumu düşünerek, gösterdiği gayret ve iş ahlakı hakkındaki düşündüklerimizi konuşalım.


UYGULAMA

Hafta boyunca hangi alanlarında ‘daha iyisini’ yapabileceğimizi düşünerek yaşadığımız çevreyi gözlemleyelim.

‘Aslında ben bunu yapabilirim’, ‘Bu konuda şu kişiye yardım edebilirim’, ‘Orada daha fazla işe yarayabilirim’, ‘Kendi işimde şunu daha fazla yapabilirim’ dediğimiz ne varsa, yapabileceklerimizle ilgili bir liste hazırlayalım.

Hazırladığımız listeyi yerine getirmeyi deneyelim. İlk anda sonuçları neler oldu, birbirimizle gelecek toplantımızda bunları lütfen paylaşalım.

 
Kilise hizmeti içindir; parayla satılmaz.

• Bu dersten öğrendiklerinizi kendi cümlelerinizle, kendi çiziminizle, hatta kendi şiirinizle ifade edebilirsiniz.

 

Resimlerin telif hakkı: Shutterstock (www.shutterstock.com) veya kamu malı.

 
Ve biz hepimiz peçesiz yüzle Rab’bin yüceliğini görerek yücelik üstüne yücelikle O’na benzer olmak üzere değiştiriliyoruz. Bu da Ruh olan Rab sayesinde oluyor. 2.Ko.3:18