SUÇLULUK (1)

dummy1

SUÇLULUK (1)

RAB′BİN ÖNÜNDE SUÇLUYUZ

dummy1

Ünitemizi yüksek sesle okuyalım.

Mahkemede bir cinayet davası görülüyordu. Adamın katil olduğu hemen hemen kesindi. Bunu gören davalı avukatının aklına parlak bir fikir geldi.

- “Bayanlar baylar! Hepinize bir sürprizim var!” diyerek saatine baktı.

“Tam bir dakika sonra, müvekkilim tarafından öldürüldüğü iddia edilen kişi bu mahkeme salonundan içeri girecek!”

Bunun üzerine hakim, seyirciler, bütün kafalar mahkeme salonunun kapısına döndü. 1 dakika geçti, hiçbir şey olmadı. Bunun ardından avukat:

- “Bakın,” dedi. “Ortaya bu iddiayı attım ve hepiniz heyecan içinde kapıya bakıp 1 dakika boyunca beklediniz. Bu gösteriyor ki gerçekten müvekkilimin katil olduğuna sizler tamamıyla inanmış değilsiniz.”

Bu sözün ardından hakim kararını açıkladı ve adamı suçlu buldu. Avukat şok içinde, “Ama nasıl olur? Az önceki gösteriden hepiniz etkilendiniz! Hepinizin kapıya baktığını gördüm!” dedi.

Hakim:

- Evet doğru. Hepimiz baktık ama müvekkiliniz bakmamıştı!

Şu soruları küçük hikâyeyi düşünerek cevaplandıralım.

Yargılanan adamın neden dönüp bakmadığı hakkında neler söyleyebiliriz?

Bizler Tanrı’nın önünde suçlarımız konusunda ne durumdayız?

Şöyle diyor İncil:

“Sizler suçlarınız ve benliğinizin sünnetsizliği yüzünden ölüyken, Tanrı sizi Mesih′le birlikte yaşama kavuşturdu. Bütün suçlarımızı O bağışladı.” (Kol. 2:13)


İÇ SESİM VE PERDELERİM

Aşağıdaki hikâyeyi birlikte okuyalım. Sonrasında sorulan soruları birlikte cevaplayalım.

Kasaya yanaştım. Önümde herhalde dört beş kişi vardı. Kocaman yapı marketlerini gezmek zaten insanın bütün gününü alıyordu. Bir de sırada beklemek ağrıyan bacaklarıma ve karışan kafama hiç iyi gelmiyordu. Aldığım perdelere yeniden baktım. Koltuklara en uygun olanı seçmiş olmayı umdum. Metresi 25 TL biraz pahalıydı sanki. Beş metre almıştım. 25 TL’den beş metre 125 TL ederdi. Biraz fazla değil mi acaba, diye içimden geçirdim. Aman canım, kırk yılda bir kendi zevkime göre bir şey aldım!

Satış yapan kız o kadar somurtkandı ki beni alışverişten soğutacaktı, neredeyse vazgeçecektim. Ne sorduğuma cevap verdi ne de almam için beni ikna etmeye çalıştı. Acaba şikayet mi etseydim? Etrafıma bakınca, diğer çalışanların da canlarından bezgin halde olduklarını görüp bundan vazgeçtim.

Kasadaki kız da pek insan canlısı görünmüyordu gözüme. Biraz önce bir bayanı öyle bir azarladı ki sanırsınız kasiyer değil, gardiyan. Neyse sıra bana da geliyordu yavaş yavaş. Benden önceki müşterinin işi neredeyse bitmişti. O yüzden kendi aldıklarımdan küçük olanları kasaya koymaya başladım. “Hanımefendi!” dedi kasiyer kız. Ben yaptığım işe devam ettim. “Hanımefendi size diyorum! Şu eşyalarınızı hemen koymayın, biraz bekleyin! Biz de sonuçta insanız! Karıştırıyoruz!” diye bir makineli tüfek hızıyla bana fırça attığını birkaç saniye içinde anladım. “Ama siz işinizi bitiriyorsunuz zaten. Kolaylık olsun...” diyecek oldum. “Her şey sırayla ama lütfen bekleyin!” diye yine çıkıştı bizimki.

Aman, dedim içimden, aman fazla üsteleme! Şu işi bitirip eve gideyim. Yorgunluktan ölüyorum zaten. Neyse, birkaç dakika içinde kasiyer kız işini bitirip bana döndü. Her zaman yaptığı işin verdiği bıkkınlık ve otomatikleşmiş hareketlerle aldıklarımı kasadan geçirmeye başladı.

En sona perdemi bırakmıştım. Kız onu da aldı “dıt” diye kasadan geçirdi. “75 lira 25 kuruş” dedi kız tekdüze sesiyle. Önce bir şaşırdım. Kartımı uzattım. Ödemeyi yapıp uzaklaştım. Arabaya doğru yürüdüm. Aldıklarımı arabanın bagajına koyup koltuğuma oturdum. Bu işte bir terslik vardı ama neydi? Perde 125 TL tutuyordu. Bu doğruydu. Ama diğer aldıklarım da neredeyse bir 50-60 TL ederdi. Demek aslında toplam 175-180 TL gibi bir tutar çıkması lazımdı. Ben bütçemi zaten buna göre de ayarlamıştım.

Çantamı açtım, aldıklarımın fiyatını kontrol etmek üzere fişi çıkardım. İki saksı 20 TL, bir ayna 15 TL, tamam… Bu da tamam… Birden gözlerime inanamadım! Perdelik kumaş 25 TL yazıyordu. Yani beş metre yerine ben bir metrenin parasını ödemiştim! Hemen çantamı kapatıp arabanın kapısını açmak için davrandım. İçimdeki ses, “Bu yanlışlığı düzeltmeliyim” diyordu.

Ama sonra durdum. O suratından düşen bin parça olan kasiyer kızı tekrar görmek istiyor muydum ki?

“Kesinlikle istemiyordum!”

İçimdeki ses, “Ama ya kızın maaşından kesilirse bu yanlışlık?” diyordu.

“Aman yok canım. Bu mağazada öyle bir şey yapmıyorlardı.”

İçimdeki ses, “Ya, şimdi bu hırsızlığa girmiyor mu? Sonuçta dört metrenin parasını ödemedim...” dedi.

“Yok yok, ne hırsızlığı canım! Ben vermek istedim, onlar almadılar. Ben gizli gizli mi çıkardım perdeleri sanki...” derken buldum kendimi.

İçimdeki ses, “Bunları şimdi götürsem, bir yanlışlık olmuş desem... Sonuçta ben dürüst bir insanım. Bugüne kadar hiç böyle bir şey yapmadım.” diye devam etti.

“Bugüne kadar dürüst oldun da ne oldu? Bir şey geçti mi eline? Bu sefer de bu bedavaya gelsin ne olacak?” dedim.

İçimdeki ses, “Şimdi evdekilere ne diyeceğim? Eşim faturaya bakınca anlayacak.” diye uyardı.

“Anlatırım durumu. Zaten o da buradaki tezgâhtarlara sinir oluyordu. Benimle ilgilenen arkadaş suratını asacağına azıcık dikkat etseymiş diye düşüneceğine eminim.” diyerek teskin ettim onu.

Tekrar yerime oturdum. İçimde bir sıkıntı vardı ama yine de haklı olduğumdan emindim. İçimdeki sesi susturdum. Arabamı çalıştırıp perdelerimi asmak için evin yolunu tuttum.

Hikayede anlatılanlar üzerinde düşünerek şu soruları birlikte cevaplandıralım:

Bu öyküdeki gibi bir durumla hiç karşı karşıya geldiniz mi? O zamanda ve sonrasında neler hissettiniz?

Kendimizi suçlu hissetmek bize ne zaman yarar sağlar?


DOĞRU BİR SUÇLULUK DUYGUSU

Kendimizi bildik bileli suçluluk duygusuyla karşı karşıyayızdır. Bazen haklı, bazen haksız bir şekilde bu duyguyu hissederiz. Bir şeyi kırdığınızda, sorumluluğunuzu yerine getirmediğinizde, kısacası gerçekten yanlış bir şeyler düşünüp yaptığınızda bu duyguyu hissetmek çok yerindedir.

Bizler iman ettiğimiz zaman, Tanrı’nın önünde Mesih’in kanıyla aklanmadığımız sürece hep suçlu kalacağımızı anladık. İsa Mesih’e iman aracılığıyla aklandık. “Tanrı’nın bağışı o tek adamın günahının sonucu gibi değildir. Tek suçtan sonra verilen yargı mahkûmiyet getirdi; oysa birçok suçtan sonra verilen armağan aklanmayı sağladı.” (Rom. 5:16)

Ancak iman ettikten sonra da günah işleyebiliyor, yanlış şeyler yapabiliyoruz. Bu durumda da Tanrı’nın önünde hissettiğimiz duygu, yine suçluluk olmalıdır.

Suçluluk birçoklarımızın uğraştığı bir sorun aslında. Ancak suçluluğun iki yönü de olduğunu görmemiz gerek. Öncelikle Tanrı’nın önünde gerçekten suçluyuz.

Gerçek, yararlı bir sonuca götüren suçluluk duygusu insanı özgür kılar. Tanrı’nın isteği de budur. Bizi seven ama günahlarımızdan tiksinen Tanrı’nın önünde bu günahlardan dolayı suçlu hissetmeliyiz. Bu suçluluk doğru bir suçluluktur.

Kilise atalarından biri vicdanı, “insanın ahlaki kararlar veren aklı” olarak tanımlar. Bizi doğru ve yanlış davranışlarımız konusunda yargılar. Çoğu zaman onu iç sesimiz olarak duyarız zaten.

Adem ve Havva ilk günah işlediklerinde Tanrı’nın önüne çıkmaya utandılar. Kendilerini suçlu hissediyorlardı. Bunun gibi Kutsal Kitap’ta Tanrı’nın önünde suçlarından dolayı pişman birçok kişi bulabiliriz. Davut yazdığı mezmurda bu suçun ağırlığını şöyle dile getiriyor; “Öfken yüzünden sağlığım bozuldu, günahım yüzünden rahatım kaçtı. Çünkü suçlarım başımdan aştı, taşınmaz bir yük gibi sırtımda ağırlaştı.” (Mez. 38:3-4)

İsa Mesih bizim suçlarımızı bağışlatmak için çarmıha gerildi: “Sizler suçlarınız ve benliğinizin sünnetsizliği yüzünden ölüyken, Tanrı sizi Mesih′le birlikte yaşama kavuşturdu. Bütün suçlarımızı O bağışladı.” (Kol. 2:13)

İman ettiğimizde Tanrı bizi Mesih’te suçlarımızı bağışlamaktadır. İtiraf ettiğimizde hala daha suçlarımızı bağışlamaya da devam etmektedir. Daha sonraki ünitelerimizde göreceğimiz gibi, Şeytan bizi suçlar. Onun suçlamaları bizi köleliğe doğru götürür.

Oysa Kutsal Ruh’un bizi suçlarımız konusundaki ikna edici gücü, bize günahımızın bilincine vardırır, bizi değiştirir ve yeniler. Aynı zamanda, en önemlisi, bizi tövbeye yönlendirir. Pavlus şöyle diyor: “Tanrı′nın isteğiyle çekilen acı, kişiyi kurtuluşla sonuçlanan ve pişmanlık doğurmayan tövbeye götürür. Dünyanın acılarıysa ölüm getirir.” (2Ko. 7:10)


SUÇLULUĞUN SONUÇLARI

Aşağıda doğru bir suçluluk duygusunun getirdiği sonuçları;

  • Günahımızı görmek,
  • Tanrı’dan gelen üzüntü ve vicdan azabı,
  • Kutsal Ruh’un ikna edişi,
  • Tövbeyle sonuçlanma,
  • Tanrı’nın bağışlamasını kabul eden bir tutum,
  • Mesih’in bizim için öldüğüne imana dayanan bir düşünce olarak düşünüp aşağıdaki örnekleri okuyalım.

Her örnekte yukarıdaki sonuçların görülüp görülmediğini aramızda konuşalım.

dummy2 • Rab’bin Sofrası’ndan önce biri içinden şöyle dua etmektedir:
Rab, biliyorum, son zamanlarda insanları çok tersliyorum, herkese laf sokuyorum. Ama sen bağışlayansın, ben dayanamayıp yine yapacağım, çünkü insanların anlayışsızlığı, ikiyüzlülüğü beni sinir ediyor. Ben onları affediyorum ve gerçekten seviyorum, sen şahitsin. Ama kendimi ezdiremem bu insanlara. Bana sürekli cephe alıyorlar, ben de dayanamıyorum, fırsatını bulunca yapıştırıyorum lafı. Senin bağışlayıcılığın, lütfun beni ayakta tutuyor. Yoksa ben bu kadarla yetinmezdim. Seni seviyorum Rab. İyi ki bana engel oluyorsun da hepten kendimi kaybedip herkese haddini bildirmiyorum.

dummy2 • İki arkadaş konuşuyorlar:
- Dün akşam takıldığımız bara neden gelmedin?
Aslında gelmek istiyordum. Ama…
Eee, keşke gelseydin!
Oraya artık gelmek istemiyorum Emir. Bara gittiğimde kendimi tutamıyorum ve o kadar iyi şeyler yapmıyorum. Sizin gibi değilim. Sen kendini biliyorsun. Bazen ben içkiyi de çok fazla kaçırıyorum.
Anlıyorum kardeşim. Bundan sonra belki biz de gitmeyiz.

dummy2 • Biri iç sesiyle mücadele ediyor:
Kasada üç bin liralık bir fazla var. Bunu alsam aslında kredi kartımı ödesem bu ay. Sonra yerine koyarım... Hırsızlık yapmıyorum ki sadece ödünç alıyorum... Ama ya parayı tamamlayamazsam, ya birisi fark ederse?.. Bu olmasa bile yaptığım yanlış. Ya Rab, lütfen bu düşünceden beni uzaklaştır! Sana güveniyorum.

dummy2 • Anne kız konuşuyorlar:
- Anne sana bir şey itiraf etmem lazım.
- N’oldu kızım?
- Hani geçen gün Ayşelere gittim ya...
- Evet...
- O gün Ayşelere gitmedim. Başka arkadaşlarımla sinemaya gittim.
- Neden şimdi söylüyorsun?
- Sana yalan söylediğim için o kadar pişman oldum ki! İçim içimi yedi... Özür dilerim.


AKLI BAŞINA GELİNCE

Birlikte Luka 15: 11-24 ayetlerini okuyalım.

Bu çok bildiğimiz hikayede 17. ayete dikkatimizi verelim. “Aklı başına gelince şöyle diyor” denmekte. Bu “aklı başına gelince” ifadesinden sonra oğlun söylediklerine bakalım. 18. ayette söylediklerini okuyalım. Sonrasında şu soruyu aramızda konuşalım.

Bu sözlerde nasıl bir duygu görüyorsunuz?

21. ayette babasına söylediklerini okuyalım. Şu soruları cevaplayalım.

Bu suçluluk duygusu ne ile sonuçlanıyor?

Kendimiz için bu hikayedeki gibi günah işlediğimizde “aklımızın başına geldiği” anda nasıl bir tepki vermeliyiz?


UYGULAMA

İç sesimizi bu hafta daha çok dinleyelim. Bize suçlu olduğumuz hangi noktaları gösteriyor?

Özellikle günah hakkında bizi nasıl ikna ediyor? Suçlu olduğumuzu bildiğimizde, sadece kendimize ya da başkalarına karşı değil, Tanrı’ya karşı suçlu olduğumuzu da düşünelim.

Böyle zamanlarda doğru ve Tanrı’yı hoşnut eder bir davranış geliştirmek için Tanrı’dan yardım dileyelim.

 
Kilise hizmeti içindir; parayla satılmaz.

• Bu dersten öğrendiklerinizi kendi cümlelerinizle, kendi çiziminizle, hatta kendi şiirinizle ifade edebilirsiniz.

 

Resimlerin telif hakkı: Shutterstock (www.shutterstock.com) veya kamu malı.

 
Ve biz hepimiz peçesiz yüzle Rab’bin yüceliğini görerek yücelik üstüne yücelikle O’na benzer olmak üzere değiştiriliyoruz. Bu da Ruh olan Rab sayesinde oluyor. 2.Ko.3:18