BAĞIŞLAMAK (2)

dummy1

BAĞIŞLAMAK (2)

NEDEN BAĞIŞLAMALIYIM

Ünitemizi yüksek sesle okuyalım;

Temel′in eski bir BMC kamyonu vardır.

Yolda giderken kırmızı ışık yanar ve frene basar.

Kamyon durmaz, önünde giden son model BMW’ye çarpar.

Temel hemen atlar, şoföre yalvarır:

Aman ağabey! Affet! Sen zengin adamsın, seni etkilemez ama ben ömür boyu çalışsam ödeyemem.

Adam temele acır ve affeder.

Yollarına devam ederler. İleride yine kırmızı ışık yanar.

Temel kamyonu yine durduramaz, BMW’yi hurdaya çevirir.

Yine atlayıp yalvarmaya başlar:

Aman ağabey! Benim çocuklarım var, affet! Zaten arabana çarpmıştım, hasar biraz daha büyüdü sadece.

Adam da “Tamam, gözüme görünme, bas git!” der.

Yollarına devam ederler. Yine kırmızı ışık yanar.

Temel BMW’ye yine çarpar. Bu sefer kafasını camdan çıkarıp bağırır:

- Benim ağabey, devam et...

Şu soruyu konuşalım;

Temel’in çarpıp zarar verdiği adamın birçok defa bağışlamasının nedeni neydi sizce?

Okuduğumuz fıkrada bir nebze de olsa tanıdık bir ruhsal durum var. Adam Temel’i birden fazla bağışlıyor. Bu adamın Temel’i bağışlamasının nedeni bizim nedenlerimizden farklı olsa da, Kutsal Kitap’ın şu ayetlerini düşünmemizi sağlar:

“Bunun üzerine Petrus İsa′ya gelip, "Ya Rab" dedi, "Kardeşim bana karşı kaç kez günah işlerse onu bağışlamalıyım? Yedi kez mi?" İsa, "Yedi kez değil" dedi. "Yetmiş kere yedi kez derim sana.” (Mat.18:21-22)


TAŞLAŞMIŞ YÜREKTEN BAĞIŞLAMAYA

Okuyacağımız hikâye 2. Dünya Savaşı sırasında Naziler tarafından toplama kamplarına yollanmış bir bayanın gerçek hikayesidir. Corie Ten Boom (Kori Ten Bum) isimli bu bayan babası ve kız kardeşiyle birlikte toplama kamplarının acı dolu koşullarında yaşamaya mahkûm edildiler. Babasının ölüm haberini aldıktan sonra kız kardeşi de gözlerinin önünde ölen Corie, seneler sonra toplama kampının komutanını bir kilise toplantısında görür. Komutan iman etmiş ve şimdi tanıklığını vermektedir. Corie’nin kendisiyle olan savaşını kendi sözleriyle okuyalım:

“1947 yılında kahverengi eski şapkasını elinde sıkı sıkı tutan rengi solmuş paltosunun içinde saçları dökülmüş, tıknaz adamı gördüğümde Münih’te bir kilisede konuşuyordum. Bir an için o palto ve şapkanın altında mavi üniforması, kurukafalı kasketiyle karşımda duran bir adam gördüm.

Elbise ve ayakkabı yığınlarıyla dolu kocaman bir odada acımasız ışığın altında çıplak bir şekilde bu adamın önünden geçtiğimiz hatıralarım canlandı. Kaburgaları sayılan kız kardeşimin zayıf silueti önümde belirdi.

Betsie ve ben Hollanda’da evimizde Yahudileri Nazilerden sakladığımız için tutuklanmıştık. Bu adam da gönderildiğimiz Ravensbruk kampında gardiyandı.

Şimdi bu adam önümde elini bana uzatmış, “Harika bir mesajdı! Günahlarımızın denizin dibine atılmış olduğunu bilmek ne kadar harika bir gerçek!” diyordu.

Kamptan kurtulduktan sonra beni esir alan biriyle ilk defa yüz yüze gelmek kanımı dondurmuştu.

“Konuşmanızda Ravensbuk’tan bahsettiniz” dedi. “Orada gardiyandım. Ama...” diye devam etti, “O zamandan sonra iman ettim. Orada yaptığım korkunç şeyler için Tanrı beni bağışladı. Ama sevgili bayan, sizin de beni bağışlamanıza ihtiyacım var.” Tekrar tokalaşmak üzere elini uzattı. “Beni affedebilir misiniz?”

Orada durmaktan başka bir şey yapamadım. Betsi o kampta ölmüştü ve şimdi bu adamın basit sorusu, onun o yavaş ve korkunç ölümünü silebilir miydi?

Orada birkaç saniyeden daha fazla durmamıştım ama benim için kendimle savaştığım hayatımın en zor saatleriymiş gibi gelmişti.

Tanrı’nın bağışlama mesajının bir ön koşulu olduğunu biliyordum. İsa şöyle demişti: “Birine karşı bir şikâyetiniz varsa onu bağışlayın ki, göklerdeki Babanız da sizin suçlarınızı bağışlasın."

Hala kalbim taşlaşmış halde orada öylece duruyordum. Ama bağışlama, kalbin ısınmasını beklemeden yapabileceğim bir işti. Dua etmeye başladım: “İsa Mesih bana yardım et... Elimi uzatabilirim...” dedim. “Bundan daha fazlasını yapabilirim. Bu duyguları sen bana sağlayabilirsin.”

Sonra birden fiziksel olarak elimde bir güç hissettim. Birden kolum havaya kalktı, ellerimiz birleşti. Önce kolumda sonra bütün bedenimde bir sıcaklık hissettim. Gözlerim yaşlarla dolmuştu. “Seni affediyorum kardeşim” dedim. “Hem de bütün kalbimle!”

Uzun bir süre, biri eski gardiyan ve biri eski mahkum olarak elleri birleşmiş halde orada durduk. Tanrı’nın sevgisini o günkü kadar bu kadar derin hissetmemiştim.”

Bu etkileyici tanıklığı düşünerek aşağıdaki soruları aramızda konuşalım.

Böyle zor bir durumda acı çeken bu kadın, kendine acı çektiren komutanı hangi nedenle bağışladı?

Özellikle koyu renkle yazılmış paragrafı göz önüne aldığımızda, bağışlarken nasıl bir tutum içinde olacağımız konusunda gerçek bir örnek okuyoruz. Bu tutumu, “İsa Mesih’te bağışlandım” düşüncesiyle değerlendirelim.

Bağışlamanın zor olduğunu daha önceki çalışmamızda gördük. Peki biz neden bağışlamalıyız? Aramızda konuşalım.


SONSUZ ÖÇ YERİNE SONSUZ BAĞIŞ

Yaratılış’ın ilk sayfalarındaki Habil ve Kayin’in hikayesi herkesçe bilinir. Kayin kardeşini öldürdükten sonra intikam alınacağı korkusuyla söylenirken Rab şöyle dedi: “Seni kim öldürürse ondan yedi kez öç alınacak.” (Yar.4:15)

Çok az ilerleyince Lamek’in şiirsel söylemini okuyoruz: “Kayin’in yedi kez öcü alınacaksa, Lamek’in yetmiş yedi kez öcü alınmalı.” (Yar.4:24)

Bu matematiksel hesaba yabancı değiliz. Ancak tam tersi bir şekilde hatırlıyoruz. Burada Kayin’in yedi ama ondan sonra gelenin yetmiş yedi kez öcü alınır. Öç almak ancak ve ancak Tanrı’ya aittir ve sonsuz bir öç vardır.

İsa Mesih, Petrus’un “Kardeşimi kaç kez bağışlamalıyım? Yedi kez mi?” sorusuna, bu sonsuz öcün tam tersi bir karşılık verdi. Petrus, din bilginlerinin “çok” bağışlama hesabı olan “üç kez”den daha fazla söyleyerek İsa’yı belki de etkilemeye çalışıyordu: “Yedi kez mi?”

Ama İsa Mesih "Yedi kez değil" dedi. "Yetmiş kere yedi kez derim sana.” (Mat.18:22). Yaratılıştaki sonsuz öcün yerini sonsuz bağışlama almıştır artık.

Yaratılıştaki “sonsuz öç” ve Matta’da bahsi geçen “sonsuz bağışlamanın” matematiksel benzerliği hakkında biraz düşünelim.

Bizden istenen bağışlamanın ana fikri nedir?

İsa Mesih’in kendisi “bağışlatan kurban”dır. Bizim günahımızın bedeli gazap, yok olma, itaatsizliğe karşılık alınan öç ve sonsuz ölüm olmalıydı. İsa Mesih bütün bunların ötesinde sevgi dolu, merhametli ve bağışlayan Tanrı’nın kurbanı olarak bizim için öldü. O’na iman edenleri akladı, Tanrı’yla barıştırdı, evlat edindi, sonsuz yaşam sağladı.

Pavlus Efesliler’e şöyle yazdı: “Rab’bin sizi bağışladığı gibi siz de birbirinizi bağışlayın.” (Ef.4:32). Hak edilmeyen bir armağan olarak bağışlandık. Tanrı bizim hiçbir eylemimize bağlı olmadan Mesih aracılığıyla bize bağışlama sağladı.

Bir başkasını bağışlamakla Tanrı’nın bizi bağışlaması arasında ne gibi bir ilişki vardır? Aramızda tartışalım.

Bizi lütuf altında, geçmişte ve gelecekte, bütün yaptıklarımız ve yapacaklarımız için bağışladı.

Tanrı’nın bizi bağışlamasını anlamak bizi de bir başkasını bağışlamaya iter. ‘Neden bağışlamalıyım’ sorusuna verdiğimiz yanıt önemlidir. Bize yapılan da dahil bütün suçlar, günahlar aslında Tanrı’ya karşı işlenmiştir. Bizim “öç” hakkımız yoktur. Tanrı bunu çarmıhta kendi oğlunu bizim yerimize “bağışlatan kurban” olarak sunduğunda bize gösterdi. O da kendi hakkını kullanmadı, tam tersine “bağışladı”.

İsa Mesih öğrettiği duada aynı şeyi söyler: “Bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi, Sen de bizim suçlarımızı bağışla.” (Mat.6:12) Genellikle tam tersini düşünürüz değil mi?

Yukarıdaki açıklamaları da göz önünde bulundurarak, bu ayetteki bağışlama sırası hakkında ne düşünüyorsunuz?


BİZİ ZORLAYAN MESİH’İN SEVGİSİDİR!

“Tanrı’nın bizi bağışlamasını anlamak bizi de bir başkasını bağışlamaya iter.”

Aşağıda bir İnternet sözlüğünde, affetmek başlığı altında insanların yaptıkları yorumları ve bu yorumların ardından ilgili bazı ayetleri okuyacağız. Yorumları ve ayetleri karşılaştırarak, Tanrı tarafından affedilen birinin bağışlama konusundaki tutumunun ne olması gerektiğini aramızda konuşalım.

“İnsani bir duygu falan değildir kesinlikle. İnsan, insanı affetmez, affedemez, affederse tanrılaşır. Affetmek için ya kendinizi üstün görürsünüz ya da karşınızdakini aşağı. İkisi de ahlaksızlıktır. Affetmek büyüklük değil, bildiğin kendini beğenmişliktir, terbiyesizliktir. Yanlış yapanı affetmeyin, yanlışınız için af dilemeyin. Yanlış yapmayacaksın, yaparsan kaybedeceğini bileceksin.”

“Sizler suçlarınız ve benliğinizin sünnetsizliği yüzünden ölüyken, Tanrı sizi Mesih′le birlikte yaşama kavuşturdu. Bütün suçlarımızı O bağışladı.” (Kol.2:13)

“İnsan affetmek istediğini affedermiş, yani tüm kavgalar, kırgınlıkların sonucunda yüce gönüllülük gibi duran affetmek eylemini gerçekleştiren kişi çoktan bilirmiş affedeceğini.

Bu 10 kesme şekerine rağmen kolayı affetmek, evde fıldır fıldır gezen hamam böceğine bir şans vermemek demektir. Hamam böceğini affetmeyeceğinizi de, kolayı tüm şekerlerine rağmen içeceğinizi de bilirsiniz. Özet geçecek olursak, Tanrım kötü kullarını sen affetsen ben affetmem.

“Birbirinize karşı iyi yürekli, şefkatli olun. Tanrı sizi Mesih′te bağışladığı gibi, siz de birbirinizi bağışlayın.” (Ef.4:32)

“Gandhi′nin ′′zayıf insanlar affedemezler. Affetmek güçlülere has bir özelliktir.′′ diye bir sözü vardır ama benim için bu sözün doğruluğu yoktur. Çünkü yakınında değer verdiğin bir insan seni üzüyorsa, yaptığı şey kötüyse eğer iş bitmiştir daha nesini affedeceksin. Hatasını düzeltmek için çabalarsa yine belki bir derece. Ama insan affetse bile bu eylem lafta kalır çünkü yapılanı unutmaz dolayısıyla o kişiyle eskisi gibi olunmaz. Yani bunun zayıflıkla ya da güçlülükle alakası yok. O kişi senin güvenini mi yıktı o zaman affetmezsin hayatından çıkarırsın olur biter.”

“Bundan böyle kimse komşusunu ya da kardeşini, ′RAB′bi tanıyın diye eğitmeyecek. Çünkü küçük büyük hepsi Tanıyacak beni" diyor RAB. "Çünkü suçlarını bağışlayacağım, Günahlarını artık anmayacağım.” (Yer.31:34)

“Kendi vicdanın için olduğunu düşünsen de çoğu zaman aslında affettiğin kişinin vicdanı rahat olsun diye gerçekleştirilen ya da daha doğrusu gerçekleştirildiği söylenen eylem. Dostlar alış verişte görsün hesabı. Affettim ya tamam diyoruz ve puff her şey bir anda sanki eski haline dönecekmiş gibi bir sanrı. Hani kelimenin tam anlamıyla hakkını vererek affetmek hayatta çok sık yapılan bir şey değil bence. Affediyorsun ama unutmuyorsun çoğu zaman. Unutmayınca ister istemez gardını hep alıyorsun o insana karşı, hep bekliyorsun bir sonraki kırıcı hamlesini. Her şey insanlar için bu hayatta, orası gerçek. Sen de günün birinde birinin seni affetmesini her şeyden çok isteyebilirsin. Ancak maalesef affedilince tüm yaşanılanlar bir anda olmamış gibi sayılmıyor. Aranızdaki bağlar bir noktada eski inanılırlığını, samimiyetini kaybediyor. Gerçekten affetmek fazla yüce gönüllü ve bilge insanların yapabileceği bir iş gibi geliyor bazen, benim gibi sefil bir ölümlü için altından kalkılamayacak kadar büyük bir çaba.”

“Bize günahlarımıza göre davranmaz, Suçlarımızın karşılığını vermez. Çünkü gökler yeryüzünden ne kadar yüksekse, Kendisinden korkanlara karşı sevgisi de o kadar büyüktür. Doğu batıdan ne kadar uzaksa, O kadar uzaklaştırdı bizden isyanlarımızı.” (Mez.103:10-12)


BAĞIŞLANAN KÖLENİN ÖCÜ

Matta 18:15-35 ayetlerini yüksek sesle, özellikle İsa Mesih’in anlattığı benzetmeye dikkat ederek okuyalım. Aşağıdaki soruları birlikte cevaplandırmaya çalışalım.

Efendisinin bağışladığı kölenin davranışının altında yatan neden nedir?

Köle neden diğer borçluları bağışlamalıydı?

Kölenin borcuna karşılık aldığı öç, efendisini neden ilgilendiriyordu sizce?


UYGULAMA

İsa Mesih’in çarmıhta bizim için yaptıklarını düşünelim. Bu hafta Tanrı’nın bizi bağışlaması için nedenleri sıralayalım.

Bizde iyi bir şey var mıydı?

Karşılıksız olarak bağışlandık.

Bağışlamamız gereken kişileri aklımıza getirelim. Sonra İsa Mesih’in çarmıhını düşünelim. Bu kişileri bağışlamak için Rab’den yardım dileyelim.

 
Kilise hizmeti içindir; parayla satılmaz.

• Bu dersten öğrendiklerinizi kendi cümlelerinizle, kendi çiziminizle, hatta kendi şiirinizle ifade edebilirsiniz.

 
 
Ve biz hepimiz peçesiz yüzle Rab’bin yüceliğini görerek yücelik üstüne yücelikle O’na benzer olmak üzere değiştiriliyoruz. Bu da Ruh olan Rab sayesinde oluyor. 2.Ko.3:18