İKİ AİLEMİZ VAR (2)

dummy1

İKİ AİLEMİZ VAR (2)

AİLEME DEĞER VERİYORUM

dummy1

Ünitemizi yüksek sesle okuyalım.

Ailesini sokağa attırdı.

Hatay′ın İskenderun İlçesi′nde ev sahibi baba, yıllardır kira ödemediği gerekçesiyle icra memuru ile polis zoruyla oğlu, gelini ve 2 torununu eşyalarıyla birlikte sokağa attırdı.

Hayırlı evlat babasını sokağa attı.

68 yaşındaki felçli Mehmet Mutluler, öz oğlu tarafından sokağa terk edildi.

İzmir′in Bornova ilçesinde, koltuk değnekleriyle güçlükle ayakta durabilen 68 yaşındaki felçli Mehmet Mutluler, öz oğlu tarafından sokağa terk edildi. 

Bu haberleri düşünerek şu soruları aramızda konuşalım.

• Bu haberlerde söz edilen kişilerin akrabalık ilişkilerinin böyle olmasının nedeni ne olabilir sizce?

• Akrabalarımıza karşı sorumluluklarımız nelerdir? Bunları yerine getirmek için neler yapıyoruz?

Kutsal Kitap şöyle söyler: “Kendi yakınlarına, özellikle de ev halkına bakmayan kişi imanı inkâr etmiş, imansızdan beter olmuştur.” (1Ti.5:8)


YEĞENİM KİMDİR?

Aşağıdaki metni okuyalım. Sonrasında bu metinle ilgili soruları birlikte cevaplayalım.

Adam işten çıktığında hava kararmamıştı. O saatlerde havanın kararmaması iyi oluyordu, çünkü evine çıkan uzun merdivenli caddeyi karanlıkta katetmek tam bir sabır işiydi. Gözleri karanlığa alışınca ancak seçebiliyordu basamakları. O yorgunlukla ve eldeki poşetlerle basamağı görebilene kadar beklemek daha bir eziyetti. Adam evlerin camlarından, oradan buradan yansıyan güneşin son ışıklarıyla basamakları seçerek teker teker tırmanıyor, bir yandan da merdivenin başında duran, yere çökmüş kendisine bakan dilenciye para versin mi vermesin mi diye düşünüyordu.

Malum, haberlerde bu dilencilerin kendisinden zengin olduğu habire ortaya çıkarılıyordu. Ama adamın yanına varmadan para vermeye karar verdi. Öte beriÖteberi alışverişinden artan birkaç lirayı, torbaları bir elinden bir eline bir parmağından bir parmağına dolandırarak zar zor çıkardı.

Dilenciye yaklaştı. Tam eğildi, dilenciye parayı uzattı ki dilenci ağzına bir ton toprak doldurmuş hissi veren sesiyle:

- Hoş geldin yeğenim, dedi.

Adam, dilenciler eskiden hayır dua ederlerdi şimdi buyur ediyorlar, diye düşündü.

- Hoş bulduk dayı, dedi adam.

Dilenci yeniden:

- Vay, hatırladın mı beni yeğenim, dedi.

Adam bir adım geriye gidip baktı.

- Nereden hatırlayayım dayı? Sen bizim mahallenin efsanevi dilencisi falan mısın? Hani hatırlamazsam ayıp mı olur?

- Yok öyle değil... Sen dayı dedin ya, ben senin dayınım işte.

Adam şaşırdı kaldı! Deli herhalde, diye geçirdi içinden.

- Evet, dayım yaşındasın ondan dayı diyorum. Dayıcığım, al bak bu parayı, yiyecek bir şeyler alırsın.

Dilenci:

- Bu ne eşek sıpası! Dilenciye sadaka mı veriyorsun? Hem bu kadar parayla kim yemek verir bana? Ben sana zamanında ne harçlıklar verirdim...

Adam bir anda sinirlendi! Babası ve yakın akrabaları (özellikle yaşça büyükleri, o da ta çocukluğunda) dışında kimse eşek sıpası diyemezdi! Sonra kafasına büyük bir saksı düşmüş gibi irkildi.

Adam hakikaten dayısına benziyordu! Şu saç sakalı kırpsan, üstüne sağlam bir elbise giydirsen, hakikaten dayım, diye düşündü adam.

Tedbiri elden bırakmayarak:

- Yalnız benim dayım Almanya’da, evli, bir tane de çocuğu var.

Dilenci:

- Artık yok. Yengen beni dört ay önce terk etti. İş kurayım diye orada burada batırdığım paralar yüzünden evden kovdu, velayeti de aldı. Sonra beni sınır dışı ettiler. Köydekilerden adresini aldım, buralara kadar geldim.

Adam bir çırpıda anlatılanlara şaştı kaldı. Her bir cümle, hatta her bir kelime, kendi içinde bir günde konuşulacak konulardı.

- Ne? Yani nasıl..? Hani sen..? Yani yengem..? Yeğenim de mi..?

Kesik kesik konuşuyordu. Onun ayarında bir adam için bile anlaşılması zor bir durumdu.

- Evet oğlum, evet. Yengen beni postaladı. Şimdi çok zor durumdayım. 1 aydır İstanbul’dayım. Elimdeki paraları da yedim... İşte kapındayım. Sen onu bunu bırak da, bana yardım edecek misin, etmeyecek misin onu söyle?

Adam dayısına uzun uzun baktı.

- Bilmiyorum ki dayı... Kafamı allak bullak ettin! Şimdi ne yapalım bilemedim. Aç mısın? (Haline baktı.) Açsındır kesin. Gel hele, ev şurada hemen. Bir kafamızı eve sokalım, ondan sonra düşünürüz.

Dilenci kılıklı adamın gözleri doldu. Yeğeninin koluna sarıldı.

- Allah senden razı olsun yeğenim! Sen benim has be has yeğenimsin. Köydekiler bile bana yardım etmedi, sen ettin. Allah senden razı olsun!

-Tamam, dayı, hadi sonra konuşuruz, dedi adam.

Yürümeye başladılar. Adam durumu karısına nasıl anlatacığını ve bu durumu nasıl düzelteceğini düşünmeye başlamıştı bile...

Bizler adamın yerinde olsaydık ne yapardık? İlk tepkimiz ne olurdu?

Akrabalarımızın zor durumlarında onlara nasıl destek oluyoruz? Konuşalım.

dummy1

İYİ BİR AKRABA OLMAK

Kutsal Kitap, “Kendi yakınlarına, özellikle de ev halkına bakmayan kişi imanı inkâr etmiş, imansızdan beter olmuştur” der (1Ti.5:8).

İlk ünitemizde, akrabalarımıza ve ailemize karşı sorumluluklarımız olduğunu görmüştük.

Sevsek de sevmesek de, ait olduğumuz en küçük sosyal grup, akrabalarımızın da aralarında bulunduğu ailemizdir. Bu sosyal grup bizi şekillendirir, büyütür. Bize bir kimlik kazandırır. Soyadımız, akrabalararımız ile ortak kullandığımız bir bağdır bizim için.

Bizi akrabalarımıza bağlayan, onlarla bir araya getiren düğün, dernek, cenaze, felaket anları, akrabalarımızın yanımızda olup onlardan destek olmalarını beklediğimiz zamanlar değil midir?

Düğününüze, cenazenize, mutlu gününüze gelmedi diye neden akrabanıza küser, ‘Ben de onunkine gitmeyeceğim’ dersiniz? Çünkü akrabalık, destek beklediğimiz en küçük ve yakın sosyal bağımızdır. O yüzden, akrabalarımızın bize olduğu kadar, bizim de akrabalarımıza karşı sorumluluklarımız var.

Nedir bu sorumluluklar? Özel günlerde arayıp sormak, cenazelerde başsağlığı dilemek, felaket anlarında bir telefon edip geçmiş olsun demek; bunlar mıdır?

Evet, her insanın akrabalarıyla en az bu kadar bir münasebeti vardır. Fakat bizler Mesih imanlıları olarak, Kutsal Kitap bize komşumuzu bile kendimiz gibi sevmemizi buyururken akrabalarımızı unutursak, nasıl Rab’be yaraşır bir hayat sürdüğümüzü söyleyebiliriz? Bu yüzden Kutsal Kitap, “imansızdan beter” diyor. İmanlı olmayanlar ailelerine bakmazlar diye değil, zaten bakarlar, fakat onlarla barış içinde yaşayamazlar.

Malum, akrabalarımızla aramızda kavga ve fikir ayrılıklarımızın olması kaçınılmaz, çünkü Mesih’te bu dünyaya yakınlarımızla aramıza kılıç getirdiğini söylemiştir. Bu durumlarda barış sağlayan barış yapıcıları olmak gerekmez mi?

Rab’bin sağladığı hikmete sahip bizler, aile içindeki sorunlarımıza yaklaşımımızda, sağduyumuzla akrabalarımızı cezbetmezsek bu hikmeti nasıl yararlı kullandığımızı söyleyebiliriz?

Başı sıkışan bir yakınımıza maddi manevi destek sunmazsak, nasıl ‘git doymanı dilerim’ demekten fazlasını yapmalıyız diyebiliriz?

Akrabalık ilişkileri, yıllarca süren husumetler, küslükler ve kavgalar ile sürüyor çoğunlukla. Mesih’ten ve onun barış getiren hikmetinden kaçınıp ‘bana ne’ tavrı içinde oluyoruz.

Bir Mesih imanlısı için akrabalık, telefonla yapılan kısmi zamanlı bir iş değil, Mesih’e yaraşır tavır ve yaklaşım sergilemeye yarayan önemli bir alandır.

Peki şu sorulara nasıl cevaplar veririz; aramızda konuşalım;

• Akrabalarımız yardım ettiğimizde, Mesih’te olumlu yaşayışımızı nasıl öne çıkartırız?

• Bu konudaki fırsatları nasıl değerlendirebiliriz?


AKRABALARIMIZIN ARASINDA TUZ VE IŞIK OLMAK

Aşağıdaki örnek olayları tek tek okuyarak şu soruları yanıtlayalım:

Böyle bir durum içinde verilen tepki genelde ne olur?

Bir Mesih imanlısının böyle bir olaya yaklaşımı nasıl olmalı?

  • Salih uzun süredir boş gezen yeğenini yanına alır. Ona işi öğretir.
  • Sevcan yıllardır ailesi ile küstür. Babasının öldüğünü ancak cenazeden sonra öğrenir.
  • Yusuf karısının ailesinin bütün zor günlerinde yanlarında olmuştur. Kötü gün dostu, felaketlerde aranacak kişidir.
  • Ümit ailesini her ziyaretinde Mesih’ten bahsetmektedir. Erkek kardeşi kiliseyi ziyaret etmek istediğini söyler.
  • Ömer’in iman hayatı aile içinde dedikoduya neden olmaktadır. Buna rağmen, akrabalar arasında çıkan bütün anlaşmazlıklarda fikrine başvurulur.
  • Çiğdem kavgalı olan annesi ile teyzesini barıştırmak için uzun zamandır çaba sarfetmektedir.

RUT′UN HİKAYESİ

dummy1

Rut 1:1-18 ayetlerini birlikte okuyalım. Ayetlerin ışığında soruları aramızda konuşalım.

Rut’un Naomi olan ilişkisini düşünerek, Rut’un verdiği karardan akrabalık ilişkileri konusunda hangi dersleri çıkarabiliriz?

Bu durumun Rut’a getirdiği bereketler nelerdir?


UYGULAMA

Akrabalarımızla hayatımızın bütününe yayılmış bir ilişki sürdürüyoruz. İlişkimizin bugünkü durumunu düşünerek, hafta boyunca şu sorular üzerinde kafa yoralım:

Akrabalarıma karşı yerine getirmem gereken sorumluluklarım var mıdır?

Bunları Mesih’in sevgisini ön plana çıkararak nasıl düzeltip yerine getirebilirim?

Hafta boyunca attığınız veya atmanız gereken adımları düşünün ve gelecek ünitenin başında bunları konuşun.

 
Kilise hizmeti içindir; parayla satılmaz.

• Bu dersten öğrendiklerinizi kendi cümlelerinizle, kendi çiziminizle, hatta kendi şiirinizle ifade edebilirsiniz.

 

Resimlerin telif hakkı: Shutterstock (www.shutterstock.com) veya kamu malı.

 
Ve biz hepimiz peçesiz yüzle Rab’bin yüceliğini görerek yücelik üstüne yücelikle O’na benzer olmak üzere değiştiriliyoruz. Bu da Ruh olan Rab sayesinde oluyor. 2.Ko.3:18