GENÇLİK SERİSİ TEMBELLİK

dummy1

TEMBELLİK (4)

TANRI’NIN ÇOCUĞU OLMAK SORUMLULUK GEREKTİRİR

dummy1

Martin Luther King bir keresinde şöyle söylemiş:

“Eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse, Michealengelo’nun resim yaptığı, Beethoven’in beste yaptığı veya Shakspeare’in şiir yazdığı gibi süpürün. O kadar güzel süpürün ki gökteki ve yerdeki herkes durup “Burada dünyanın en iyi çöpçüsü yaşıyormuş” desin.”

  • Martin Luther King’in bu sözü bize sahip olduğumuz sorumluluklar hakkında özellikle de çalışma sorumluluğu hakkında ne söylemektedir? Biraz konuşalım.
  • Hayatımızda bizleri harekete geçiren ya da bir şeyi eyleme dökmede bizi motive eden şey(ler) nedir? Birlikte konuşalım.

Martin Luther King’in sözü aşağıdaki ayetler ışığında düşünelim:

‘‘Sizin ışığınız insanların önünde öyle parlasın ki, iyi işlerinizi görerek göklerdeki Babanız′ı yüceltsinler!’’ (Mat. 5:16)

‘‘Rab′den miras ödülünü alacağınızı bilerek, her ne yaparsanız, insanlar için değil, Rab için yapar gibi candan yapın. Rab Mesih′e kulluk ediyorsunuz.’’ (Kol. 3:22-23)

‘‘Çünkü biz Tanrı′nın yapıtıyız, O′nun önceden hazırladığı iyi işleri yapmak üzere Mesih İsa′da yaratıldık.’’ (Ef. 2:10)


RAHİBE TERESA: MESİH GİBİ ÇALIŞMAK

dummy1

Aşağıdan aktarılan hikayeyi sesli okuyalım ve sonrasında verilen soruları birlikte yanıtlayalım.

Agnes Gonca Boyacı ya da bilinen adıyla Rahibe Teresa 1910 yılında Üsküp’te doğdu. Babası saygı duyulan bir iş adamıydı. Gonca’nın ailesi her daim konuksever bir aileydi. Neredeyse her yemekte konukları vardı ve bu konukların büyük çoğunluğunu Gonca daha önce hiç görmemişti. Konuklar kimi zaman pis ve kötü kokardı. Sadece evlerine gelenleri değil, dışarıda da ziyaret ettikleri konukları doyurmadan önce temizlerlerdi.

Gonca, 18 yaşına geldiğinde hayatını tamamen Rab’be adayacağı rahibe yaşamına adım atmak üzere önce İrlanda’ya sonrasında Hindistan’ın Kalküta bölgesine yerleşti. Burada şehrin en fakir ailelerinden kızlara coğrafya ve tarih eğitimi veriyordu. 1946’da yaptığı yolculuk esnasında ‘çağrı içinde çağrı’ adını verdiği çağrıyı aldı. Artık en yoksul insanlara yardım etmeye çağrıldığını anlamıştı. Bu yoksul kişiler sıradan yoksullar değildi. Bunlar çok daha kötü durumda olan cüzamlıları, açlıktan ölmek üzere olanları, ölümcül yaralı hastaları ve terk edilmiş bebekleri kapsıyordu.

Bir milyon insanın yattığı, tuvaletini yaptığı ve öldüğü Kalküta kaldırımlarında göstereceği çabanın önemsiz görüneceğinin farkındaydı. Fakat onu ayakta tutan pek çok etken vardı. Bunlardan biri Tanrı’dan aldığı özel çağrıydı. Diğeri, etrafındaki tüm bu içler acısı durumun, Rab’bin giymiş olduğu ıstırap verici giysi olduğuna olan inancıydı. Onu güçlü kılan diğer nedense, Tanrı’yla sürekli olarak geçirdiği tapınma zamanlarıydı.

Kalküta’nın yoksul sokakları ölümün istilası altındaydı. Kimi zaman ölmek üzere olan birini gördüğünde, o kişiyi yüklenip bir hastane o yoksul canı kabul edinceye kadar hastane hastane dolaştırmak için azıcık parasını taksiye ya da çekçek arabasına veriyordu. Reddedildikten sonra kimi kez, ölmek üzere olan kişiyi utanıp da alacaklarını umarak hastanenin merdivenlerinde bırakarak bekliyordu. Bu ara sıra işe yarıyordu. Bir keresinde farelerle karıncaların yediği bir kadını almışlardı. Bu da işe yaramazsa tek yapabildiği şey mağdura son nefesine kadar sevgisini vermek, bakmaktı. Ama sorun çözülmüyordu. Kenar mahallelerde ucuz bir oda kiraladı. Ölmek üzere olanlara burada bakmaya başladı. Kısa süre sonra, yoksulluktan ölmek üzere olan insanlar için bir eve dönüştürdüğü eski bir Hindu tapınağı buldu. Bu insanlara yaptığı tedaviyi baştan savma bulup dalga geçen Batılılara, ‘Bir hasta ne kadar iğrenç ve pis olursa olsun, yalnız başına ölmek zorunda kalmamalıdır’ karşılığını vermişti. Rahibe bir keresinde ülserli bir hastaya yardımcı olurken kötü kokudan dolayı utanan hastaya, ‘Böyle kokmanız çok doğal, ama sizin çektiğiniz büyük acının yanında bu koku çok önemsiz’ demişti. Muhtemelen tüm bunları yaşarken küçüklüğünde annesi ile birlikte yardım ettikleri ve temizledikleri kimsesiz kişiler aklına geliyordu. Bu kişilerin yaralarının oluşturduğu o kötü kokuya dayanmak kolay değildi. Fakat annesi şunu söylemişti: ′İsa da böyle yaralarla kaplıydı...′

Rahibe Teresa Kalküta sokaklarında insanların çektikleri acılara kayıtsız kalamıyordu. Çünkü hem ailesinde hem de kişisel hayatında deneyim ettiği Mesih’in sevgisi ve hayatını adadığı Rab’be olan inancı onu harekete geçmeye zorluyordu…

*Sam Wellman, Rahibe Teresa: Sevgi Görevlisi, Haberci Yayınları. Victor Shepherd, Sözün Tanıkları, Yeni Yaşam Yayınları. http://www.catholic.org/clife/teresa/

Bu hikayeyi ve konumuz olan tembelliği düşünerek şu soruları tek tek cevaplandıralım, düşüncelerimizi paylaşalım:

  • Gonca’yı, yani Rahibe Teresa’yı harekete geçiren şey ne oldu?
  • Ailesi bu konuda onun hayatında nasıl bir etki bıraktı ve nasıl bir model oluşturdu?
  • Bizim de ailemizdeki kişilere, çevremize ve kilisemize karşı sorumluluğumuz nelerdir?
  • Tanrı’nın ailemiz, çevremiz ve kilisemiz konusunda bize verdiği çağrı nedir?

HARAKETE GEÇİREN İMAN

Kutsal Kitap bize iyi işlerimizle kurtulmamamıza karşın eylemlerimiz aracılığıyla imanımızın sınandığını söyler. Yakup Mektubu’nda şöyle denir: “Ruhsuz beden nasılsa, eylemsiz iman da ölüdür.” Eyleme geçmeyen bir yaşam biçimi ölü bir imanın göstergesidir.

Tanrı’ya iman ettiğimizi ve böylece kurtulduğumuzu söyleriz. Bu doğru. Fakat iman etmek sözcüğünü iyi anlamamız gerekir. Örneğin, Yakup Mektubu’nda, “Sen Tanrı′nın bir olduğuna inanıyorsun, iyi ediyorsun. Cinler bile buna inanıyor ve titriyorlar!” denir. İnanmak, sadece bir kabul ifadesi ise böyle bir iman gerçek değildir ve Yakup’un söylediği gibi ölüdür. İman ifadesi bundan daha fazlasını içerir. İman sadece sözlü bir ikrar değil, ilişkisel ve eylemseldir. Tanrı bizden O’na güvenmemizi, tüm yaşamınızı O’na teslim etmemizi ve O’na boyun eğmemizi ister. Diğer bir deyişle Tanrı’ya iman etmek, harekete geçmektir.

Tanrı kendisini kabul edip adına iman eden herkese kendi çocuğu olma hakkını verir. Tanrı’nın çocuğu olmak, O’nun egemenliğinin bir vatandaşı olmak sorumluluk getirir ve bizler eylemlerimizle bunu yansıtırız. Bu şekilde yaşayan bir imana sahip olduğumuzu yaşam biçimimizde de gösteririz. Tanrı bizlerden olağanüstü şeyler beklemez. Hatta bizlere çevremiz tarafından ‘küçük’ görülebilecek sorumluluklar verir. Erkek ya da kız kardeşimiz çıplak ve günlük yiyecekten yoksunken onların gereksinimlerini karşılama, kendi yakınlarımıza, özellikle de ev halkımıza bakma sorumluluğu verir (Yak. 2:15; 1Ti. 5:8). Kendisi gibi bizim de emek vermemizi ister. Kutsal Ruh dilediği şekilde bizlere verdiği armağanlar ile üyesi olduğumuz bedenin yararı için kiliselerimizde bize sorumluluklar verir. Böylece, en küçüğünden en büyüğüne kadar her bir uzvun bedenin sağlıklı olmasında işlevi ve sorumluluğu olması gibi, kilise üyesi olarak her birimizin bağlı olduğumuz yerel kiliselerde Tanrı’nın bize verdiği armağanları kullanıp sorumluluklarımızı yerine getirmemiz gerekir.

İmanımız, harekete geçeceğimizin bir sözüdür. Davranışlarımızda, eylemlerimizde Tanrı’nın çocuğunun karakterini yansıtacağımızın, sorumluluklarımızın bilincinde olacağımızın, emek vereceğimizin, kendi ailemizden başlayarak, gittiğimiz ve yaşadığımız her yerde Tanrımız’ın bir kâhini olarak O’nun erdemlerini (ki bu erdemlerden biri çalışkanlıktır) ilan edeceğimizin sözüdür. Öyle ki kötü ve tembel değil, daha büyük işlerin başına atanan iyi ve güvenilir köle olarak çağrılalım.

  • Yakup 2. bölüm temelinde ‘iman’ kavramını ve ‘tembellik’ ile ilişkisi üzerinde konuşalım. Ardından aşağıdaki sorulara geçelim, her birini tek tek cevaplandıralım, üzerlerinde konuşalım.
  • Tanrı’nın çocuğu olarak bizim için ideal kişi kimdir?
  • İsa Mesih yeryüzündeki hizmeti sırasında çalışma konusunda nasıl bir örnek sergilemiştir?
  • Çalışma konusunda Tanrı’nın bizden beklentisi nedir? (Bkz. 1Ti. 5:8; 2Se. 3:10)
  • Çevremizde ve kilisemizde Tanrı’nın bizlere verdiği sorumluluklar nelerdir?

ÇALIŞMA SORUMLULUĞU

Aşağıdaki iki örneğe birlikte bakalım. Bu kişilere verilen sorumlulukları, bu sorumluluklar karşısında takındıkları tutumları, onları harekete geçiren nedeni düşünerek şu soruları her bir örnek için birer birer cevaplandıralım:

Onları motive eden şey nedir?

Nasıl bir hedefe sahiplerdi?

Sorumluluklarını yerine getirmek için nasıl harekete geçtiler?

dummy1

Nuh doğru bir insandı. Çağdaşları arasında kusursuz biriydi. Tanrı yolunda yürüdü. Tanrı Nuh′a, "İnsanlığa son vereceğim" dedi, "Çünkü onlar yüzünden yeryüzü zorbalıkla doldu. Onlarla birlikte yeryüzünü de yok edeceğim. Kendine gofer ağacından bir gemi yap. İçini dışını ziftle, içeriye kamaralar yap. Gemiyi şöyle yapacaksın…” Nuh Tanrı′nın bütün buyruklarını yerine getirdi.

dummy1

William Wilberforce henüz genç bir delikanlı iken İngiliz tacirler Afrika sahillerine baskınlar yaparak her yıl on binlerce Afrikalıyı esir olarak alıyorlardı. Wilberforce, bir zamanlar köle gemisi kaptanı olan John Newton’ın vaazları ile büyümüştü. İngiliz parlamentosuna seçilmesinin ardından hayatı boyunca mücadelesini vereceği kölelik sorunu üzerinde çalışmaya başladı. Amacı köle ticaretine, sonra kölelik sistemine son verilmesini sağlamaktı. Bu yüzden birçoklarının sözlü ve fiili saldırılarına maruz kaldı. 1807’de İngiltere’de köle ticareti yapmanın yasadışı olduğu ilan edildi. Wilberforce diğer ulusların hükümetlerinde de lobi çalışmaları yaptı ve sonunda onların da aynı kararı almalarına tanık olmakla ödülünü aldı. Bundan sonra tek bir görev kalmıştı, o da köle olanları özgürlüklerine kavuşturmak. Wilberforce’un öldüğü akşam destekçileri Özgürlük Yasası’nı sundular ve buna göre tüm köleler bir yıl içinde özgür bırakıldı.


KÖTÜ VE TEMBEL KÖLE

dummy1

Matta 25:14-30 ayetlerini yüksek sesle okuyalım.

İsa Mesih’in Göksel Egemenlik hakkında anlattığı benzetmeyi son kez okuduk. Şimdi yine benzetmeyi Tanrı’nın çocuğuna çalışkanlık yaraşır düşüncesiyle ele alarak şu soruları birlikte cevaplandıralım:

  • Benzetmede emanet edilen talantlar sizce gerçek hayatta ne anlama gelir?
  • Efendinin kölelerinden beklentisi nedir?
  • Bugün Tanrı’nın bize verdiği talantlar nelerdir ve bizden ne beklemektedir?

Tembel olmamanızı, vaat edilenleri iman ve sabır aracılığıyla miras alanların örneğine uymanızı istiyoruz.

(İbr. 6:12)

Bu nedenle, sevgili kardeşlerim, Rab yolunda verdiğiniz emeğin boşa gitmeyeceğini bilerek dayanın, sarsılmayın, Rab′bin işinde her zaman gayretli olun.

1. Korintliler 15:58

UYGULAMA

Bu hafta boyunca imanımızın ‘harekete geçiren bir iman’ olup olmadığını değerlendirelim. Yaptığımız her şeyde bizi motive eden ve harekete geçiren asıl nedenin ne olduğunu, yaptığımız işlerin çevremizde nasıl bir etki yarattığını ve yaşayan Tanrımız’a yücelik getirip getirmediğini düşünelim.

 
Kilise hizmeti içindir; parayla satılmaz.

• Bu dersten öğrendiklerinizi kendi cümlelerinizle, kendi çiziminizle, hatta kendi şiirinizle ifade edebilirsiniz.

 

Resimlerin telif hakkı: Shutterstock (www.shutterstock.com) veya kamu malı.

 
Ve biz hepimiz peçesiz yüzle Rab’bin yüceliğini görerek yücelik üstüne yücelikle O’na benzer olmak üzere değiştiriliyoruz. Bu da Ruh olan Rab sayesinde oluyor. 2.Ko.3:18