İSA’YLA KARŞILAŞANLAR (4)

dummy1

KADINLAR SERİSİ: İSA’YLA KARŞILAŞANLAR (4)

İMANLA YÜZLEŞMEK VE TESLİMİYET

dummy1

İSA NEREDE?

Karikatürdeki adamın durumunu nasıl tanımlarsınız? Benzer bir durumda kaldığınız, Tanrı’nın sizden uzakta olduğunu düşündüğünüz zamanlar oldu mu, düşününüz.


RAB’BE GİDEBİLİRİM!

dummy1

Birlikte üzerinde çalıştığımız önceki konularımızın ayetlerini yeniden okuyup hatırlayalım.

  • Kanamalı Kadın: Markos 5:25-34
  • Samiriyeli Kadın: Yuhanna 4:1-26
  • Kenanlı Kadın: Matta 15:21-28

Ailemizin bir üyesi eksikse ve özellikle tüm aile bireylerini kaybetmiş veya herhangi başka bir sebeple çekirdek ailemizde güven içinde büyüyememişsek, “güven” duygumuz da gelişmemiştir. Gerçek güveni aile içinde yaşar ve öğreniriz. Nitekim Rab’le ilişkimizde de O’na kopmaz, sağlam ve güvenilir bir bağla bağlanmak zorundayız. Yaşamımızdaki bu bağın adı imandır. Bu bağı oluşturan sağlam ip ise tam teslimiyettir.

Milliyeti, etnik kökeni, eğitimi, cinsiyeti ve konumu ne olursa olsun, her durumda İsa’ya yaklaşma cesareti göstermiş kadınlarla ilgili yazılanları okuduk.

Hem hasta olduğu için (dini kurallar gereği) dışlanmış hem de kadın olarak zaten dikkate alınmayan kanamalı kadındı ilk konumuz.

Kenanlı kadında ise, yine inanılmaz bir cesaret örneği gördük.

Samiriyeli kadın da, hem kadın olduğu için hem de Yahudi olmadığı için en başta dışlanma sebeplerine sahipti, üstelik de evli olmadığı bir adamla yaşadığı için bir Yahudi’nin kesinlikle yüz yüze bile gelmemesi gereken bir kadındı. ona verdiği değeri göstermiş, bununla da kalmayıp onunla muhabbet etmişti..

Bu üç kadının da dışlanmışlıklarına, yalnızlıklarına rağmen, onlara sevecenlikle yaklaşan bir Tanrı vardı karşımızda. O’nun sevecenliğine tam bir teslimiyetle, yüreklerinde sadece ve sadece O’nun yapabileceklerine duydukları güvenden kaynaklı kararlılık taşıyan kadınlardı onlar; belki bir hardal tanesi kadardı bu kararlılıkları. Büyük acılarına, sıkıntılarına İsa’nın kesin çözüm getireceğine güvenen etkili imanları vardı o kadınların; dağları yerinden oynatmıştı bu imanları.

Bu kadınlar bize, duygu, akıl ve iradeyle Tanrı’ya yönelen insan gayreti ile Tanrı lütfunun birbiriyle ne denli bağlantılı olduğunu gösterdi. Tanrı lütufkar olduğu için insana yakın oldu, onlar adım attılar, Tanrı lütfunu döktü. Bu lütuf bize armağandır. Bu armağana yakın olmak ve itaat etmek de bize düşen paydır. Dolayısıyla iman, gözle görülene güvenmek değil, Tanrı’nın yapabileceklerine onları henüz görmeden güvenmektir. İman Tanrı’nın güvenilirliğine dayanır. Kutsal Ruh da bu güvende kalmamız için bizi güçlendirir, yönlendirir.

Tanrı’yla ilişki içinde olan bizler, imanımızı sürekli taze tutarız, her yeni günde O’nun her durumda iyi olduğuna güveniriz, her ihtiyacımızı ve acımızı O’na getiririz, bizi kayıracağını, bağışlayacağını, doyuracağını biliriz. Dolayısıyla Mesih imanlısı olan bizler, Tanrı’nın bize sağladığı nimetleri kabul etmek ve O’nun benzersiz vaatlerinde, O’nunla el ele yaşam sürmek üzere O’na güvenle her şeyimizi teslim ederiz. İman, Rab’be şöyle böyle, yarım yamalak veya yarın değil, şimdi ve tam olarak teslim olmak demektir.

Yukarıdaki açıklamaların ışığında aşağıdaki soruları cevaplandıralım:

Okuduğumuz bu üç kadının ortak özelliği nedir?

Onları İsa’yla buluşturan sebepler nelerdir?

İsa’ya doğru adım attıklarında veya O’na cevap verdiklerinde neleri göze almışlardır?

Göze aldıkları şeyler karşılığında İsa’dan nasıl bir karşılık görürler?

Bu karşılık onların o andan sonraki yaşamlarını nasıl etkiler?

Kendi planlarımızı kendimiz yaptığımızda, kendi sorunlarımızı kendimiz çözmeye çalıştığımızda, sıklıkla neler yaşarız? Nasıl sonuçlanır?


YAŞAMDAN KESİTLER

Aşağıdaki örnek olayları okuyalım. Örneklerdeki insanların davranışları üzerinde düşünelim. Neden böyle davrandılar ve sonucunda ne oldu diye düşünürken, kendi hayatımızla karşılaştıralım. Örneklerin sonucunda neler oldu, aramızda konuşalım.

A. Sara uçak içinde yerinde duramıyordu. Bu atlayış onun için çok önemliydi. Ne kadar zamandır hayalini kurduğu paraşütle atlayışı gerçekleştirecekti. Atlayış alanına geldiklerinde Sara paraşüt takımının kontrolünün ardından uçağın kapı kısmına gelip kendini boşluğa bıraktı. Bu müthiş deneyimin mutluluğunu yaşarken vakti geldiğinde paraşütü açacak ipi çekti. Fakat paraşütte bir sorun vardı. Yedek paraşütü de denedi ama o da hasarlıydı. Panik içindeydi. Ne yapacağını bilemiyordu. Vücudu kaskatı olmuştu ama çabalamasının bir anlamı yoktu. Öylece düşmeye devam etmekten başka yapabileceği hiçbir şey kalmamıştı. O an Rab’be yöneldi. Artık öleceğinden emindi. Kendimi sana teslim ediyorum, diyerek kendini serbest bıraktı. Yaşamım senin ellerinde Rab, dedi ve yere çakıldı. Hastanede gözlerini açtığında hayatta olduğuna inanamadı. Tedavilerinin ardından kocasının kolunda hastaneden çıkarken, hayatı boyunca herkese anlatacağı inanılmaz mucizeyi de beraberinde götürüyordu. Uzmanlar Sara’nın hayatını kurtaran etkenleri araştırdılar. Onun yaşamasını sağlayan ne oldu diye uzun incelemeler yaptılar. Sonucunda, Sara’nın panik göstermeden ve olabildiğince sakin bir şekilde, düşüşün getirdiği hıza karşı koymak yerine, kendini Tanrı’nın kucağına bıraktığı duruşunun, çarpmanın en şiddetli etkilerini kısım kısım dağıtmasını sağladığını fark ettiler. Sara’nın teslimiyet duruşu, hayatını kurtarmıştı. Dahası düşüşü sırasında bir bebek beklediğini de bilmiyordu ve bebeğe de hiçbir zarar gelmemişti.

B. Melek’in kalbi yine hızla atmaya başlamıştı. Bayılacak gibi olduğundan kendine oturacak bir yer bulmaya çalıştı. Sokakta insanların içinde düşüp bayılmaktan korkar halde etrafına bakıyordu. Daha önce de böyle şeyler yaşamıştı. Elleri öyle titriyordu ki çantasından su şişesini çıkarmakta zorluk çekti. “Kesin kalp krizi geçiriyorum,” diye düşündü. Bu düşünce ile kalp atışları daha da arttı ve Melek oturduğu banktan hızla ayağa kalktı. Denize doğru yürümeye başladı. Sonra birden ne yaptığını fark etti. Yine korkusunu Rab’be getirmek yerine kendi kendine çözüm bulmaya çalışıyordu. Aslında bir çözüm de bulamıyor, korkusunu ve heyecanını daha fazlalaştırıyordu. Hemen dua etmeye başladı. Yüreğindeki tüm korkuları ikrar edip Rab’be teslim etti. Kalp atışları düzelene kadar dua etmeye devam etti. Yol boyunca yürümüş ve dua etmeye de devam etmişti. En son bir kafeye girdiğinde artık o kötü korkuların ve heyecanın yerinde yeller esiyordu.

C. Hatice ile Hüseyin son bir senedir maddi sıkıntılardan ötürü ucu ucuna yaşıyorlardı, masraflardan kısıntı yapmak zorunda kalmışlardı. Hatice bu ay ellerine geçen parayı masraf listesine göre yaptığında gördüğü tablo onu bir anda ümitsizliğe sevk etti. Maalesef bu ay bazı ödemelerini yapamayacaklardı. Bunların içinde kiliseye vermeleri gereken ondalık da vardı. O ondalığı su faturasını ödemek için kullansa, en azından geriye sadece ödeyemeyecekleri tek bir fatura kalırdı. Uzun yol şoförlüğü yapan kocası Hüseyin ise ancak pazartesi evde olacaktı. Şirketten alması gereken paraları olmasına rağmen, şirket sahibi, Hüseyin gibi birçok çalışanının ödemesini ya geciktiriyor ya da eksik yapıyordu. Hatice ertesi gün kiliseye gittiğinde kafasında tüm bu sorunlarla boğuşurken ondalığını verip vermeme konusunda hala karar verebilmiş değildi. Ondalıklar toplanmaya başladığında “Rab sana güveniyorum,” diyerek elini çantasına atıp ondalığını kendisine uzatılan torbaya atıverdi. Pazartesi öğle saatlerinde eve gelen Hüseyin, büyük bir sevinçle Hatice’ye şirketteki tüm paralarını aldığının müjdesini verdi. Tüm faturaları ödemiş, tüm borçları kapanmış, ellerinde de bir miktar para bile kalmıştı.


Samiriyeli kadın da, hem kadın olduğu için hem de Yahudi olmadığı için en başta dışlanma sebeplerine sahipti, üstelik de evli olmadığı bir adamla yaşadığı için bir Yahudi’nin kesinlikle yüz yüze bile gelmemesi gereken bir kadındı. ona verdiği değeri göstermiş, bununla da kalmayıp onunla muhabbet etmişti..

Bu üç kadının da dışlanmışlıklarına, yalnızlıklarına rağmen, onlara sevecenlikle yaklaşan bir Tanrı vardı karşımızda. O’nun sevecenliğine tam bir teslimiyetle, yüreklerinde sadece ve sadece O’nun yapabileceklerine duydukları güvenden kaynaklı kararlılık taşıyan kadınlardı onlar; belki bir hardal tanesi kadardı bu kararlılıkları. Büyük acılarına, sıkıntılarına İsa’nın kesin çözüm getireceğine güvenen etkili imanları vardı o kadınların; dağları yerinden oynatmıştı bu imanları.

Bu kadınlar bize, duygu, akıl ve iradeyle Tanrı’ya yönelen insan gayreti ile Tanrı lütfunun birbiriyle ne denli bağlantılı olduğunu gösterdi. Tanrı lütufkar olduğu için insana yakın oldu, onlar adım attılar, Tanrı lütfunu döktü. Bu lütuf bize armağandır. Bu armağana yakın olmak ve itaat etmek de bize düşen paydır. Dolayısıyla iman, gözle görülene güvenmek değil, Tanrı’nın yapabileceklerine onları henüz görmeden güvenmektir. İman Tanrı’nın güvenilirliğine dayanır. Kutsal Ruh da bu güvende kalmamız için bizi güçlendirir, yönlendirir.

Tanrı’yla ilişki içinde olan bizler, imanımızı sürekli taze tutarız, her yeni günde O’nun her durumda iyi olduğuna güveniriz, her ihtiyacımızı ve acımızı O’na getiririz, bizi kayıracağını, bağışlayacağını, doyuracağını biliriz. Dolayısıyla Mesih imanlısı olan bizler, Tanrı’nın bize sağladığı nimetleri kabul etmek ve O’nun benzersiz vaatlerinde, O’nunla el ele yaşam sürmek üzere O’na güvenle her şeyimizi teslim ederiz. İman, Rab’be şöyle böyle, yarım yamalak veya yarın değil, şimdi ve tam olarak teslim olmak demektir.

UYGULAMA

Dikkat! Uygulama için gerekli malzemeler: Uzunca ve sağlam (çekince kopmayacak şekilde) bir ip. Makas.

Rab’be teslim olmamızın ve O’na tam güvenmemizin önemini ve yaşam değiştiren etkisini öğrendik. Bu tutum, Rab’bin benzerliğine dönüşmemizdeki en önemli etkenlerdendir. Bizim de kendi yaşamlarımızda aynı değişimi görmeye ihtiyacımız var. Kendi içimizde paniğe kapılmak, kendi çözümlerimize güvenmek ve Rab’le inatla bir mücadeleye girmek, bizi sadece zor durumda bırakır.

Bunu daha iyi anlamak adına bir şey yapacağız şimdi birlikte:

İkişerli gruplara ayrılın. Başka biri, diğer iki kişiden birinin ellerini bağlasın. Çiftlerden birinin elleri bağlı olacak, diğeri o bağları çözmeye çalışacak. Ancak, elleri bağlı olan kişi, kendisini çözmeye çalışan kişinin işini zorlaştıracak. Çözmeye çalışan kişi bırakacak, çözmeye uğraşmayacak. Bu sefer bağlı olan kişi kendi kendini çözmeye çalışacak, debelenecek, uğraşacak ama tabii ki çözemeyecek. Kendi başına kurtulmaya çalışmaktan vazgeçip diğer kişiden yardım istediğinde diğeri onun bağlarını çözecek. Bu örnek deneyi yaptıktan sonra, sorunlarımızı, acılarımızı Rab’be götürmek, O’ndan yardım dilemek yerine kendi çözümlerimizi ürettiğimiz, sürekli kendi başımıza hareket etmek isteyip Rab’bin bize yardım etmesine fırsat vermediğimiz zamanları düşünelim. Rabbin işi ile kendi gayretlerimiz arasındaki farkları konuşalım. Hayatımızdaki olumlu ve olumsuz sonuçlarını belirleyelim.

 
Kilise hizmeti içindir; parayla satılmaz.

• Bu dersten öğrendiklerinizi kendi cümlelerinizle, kendi çiziminizle, hatta kendi şiirinizle ifade edebilirsiniz.

 

Resimlerin telif hakkı: Shutterstock (www.shutterstock.com) ve kamu malı. Onun dışında:
1.resim: İsa karikatür #2304049 - Telif hakkı atfı: [URL=http://clipart-library.com/clipart/pi5rbAdbT.htm][IMG]http://clipart-library.com/images/pi5rbAdbT.jpg[/IMG][/URL] telif hakkı: http://clipart-library.com/jesus-cartoon.html (ticari amaçlı kullanılmaz)

 
Ve biz hepimiz peçesiz yüzle Rab’bin yüceliğini görerek yücelik üstüne yücelikle O’na benzer olmak üzere değiştiriliyoruz. Bu da Ruh olan Rab sayesinde oluyor. 2.Ko.3:18